“ İnsan Hakları Kurulları, ulusal-ötesi rol... ”

- Devamı için tıklayınız -

Geçen hafta, “Anayasa ve İnsan Hakları Kurulları” baslıklı yazımı, söz konusu kurulların, İH Avrupa hukuku açısından taşıdığı öneme dikkat çekerek noktaladım. Yazı, “demokratik açılım” adına yapılması öngörülen anayasal değişikliklere ve kurulacağı belirtilen İnsan Hakları (İH) birimlerine özgülenmişti: Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu, Bağımsız Kolluk Gözetim Komisyonu…

Türkiye acaba, bu konularda kendi deneyiminden ders çıkarabilecek mi? çıkarması gerekir; çünkü, İH kurulları, artık ulusal alanla sınırlı roller üstlenmiyor. Adı geçen kurullar, giderek Avrupa düzleminde ve uluslararası ölçekte görevlerle donatılıyor…

İnsan Hakları Ulusal Kurumları (İHUK), İnsan haklarını korumak ve ilerletmek amacıyla kuruldu. Bu nedenle, “İnsan Haklarını Koruma ve İlerletme Ulusal Kurumları” adı verildi.

Onların görevi, Devletlerin, -mevzuat ve uygulama dâhil- işlem ve eylemlerinin, İH uluslararası hukukuna uygunluğunu izlemek ve bu konularda kamu makamlarına yararlı tavsiyelerde bulunmak. Yine, eğitim etkinlikleriyle, İH bilgi ve duyarlılığının yaygınlaşmasına katkıda bulunurlar…

İHUK, sivil toplum örgütleri temsilcileri, uzmanlar ve kamu yönetimi temsilcilerinden oluşur. Kamu görevlileri, danışma niteliğinde bir konuma sahip. Kurumların amacı, bu aktörlere, İH uygulamaları üzerine yönlendirici katkı vermek: kamu görevlileri, İH uygulamaları üzerine uzmanlara danışabilmekte. Bu nedenle İHUK, devlet aktörleri ile devlet dışı aktörler arasında “üçüncü tip” aktörler olarak nitelenir.

Bunlar, 1991’de uluslararası nitelikteki ilk toplantılarında, “İHUK’un statüsü ve işleyişine ilişkin ilkeler”i hazırladı. “Paris İlkeleri” adı verilen bu ilkeler, BM İnsan Hakları Komisyonu (1992) ve BM Genel Kurulu (1993) tarafından kabul edildi.

Buna göre İHUK için görev tanımı, elden geldiğince “geniş bir alan” olarak tasarlanmalı. Bağımsızlık ve temsili özellik, vazgeçilmez ilkeler arasında. Paris ilkelerinin önemi, BM İnsan Hakları Dünya Konferansı (Viyana 1993) tarafından da teyit edildi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de, bu kurulları özendirme kararı aldı.

İHUK için 1997’de bir Akreditasyon Komitesi oluşturuldu. Amacı, ulusal kurumların Paris İlkelerine uygunluğunu değerlendirmek. Akreditasyon sonucu A statüsü elde eden kurumlar, İHUK Avrupa grubunu kurdu. Bu da bir Eşgüdüm Komitesi oluşturdu. Bu Komite, Avrupa Konseyi ile işbirliğini sağlamakla görevli…

İHUK, İHAM ÖNÜNDE…

Ulusal kurumların, İHAM yargılamasında üç aşamalı katılımı söz konusu.

•Karardan önce: İHAM’a başvuru hakkı tanınması,

•Yargılama sırasında: İHUK’un davaya katılması,

•Karardan sonra: bu kurumların kararların icrasına katılması.

1.- İHUK, henüz Avrupa Mahkemesi’ne başvuru hakkına sahip değil; çünkü, İHAM başvurusu için “menfaat ölçütü” geçerli. Actio popularis (halk davası) tanınırsa, bu yönde gelişmeler olacak. Yürütülen çalışmaların somutlaşması ölçüsünde İH kurumları da devreye girebilecek.

2.- Buna karşılık, İH kurumları, İHAM önünde görülmekte olan davaya katılabilmekte.

•Bu konuda, İnsan Hakları Komiseri’nin işlevi belirtilmeli: 14 no.lu Protokol’e göre, “Daire veya Büyük Daire önündeki her davada, Avrupa Konseyi İH Komiseri, gözlemlerini yazılı olarak iletebilir ve duruşmalara katılabilir.” Bu çerçevede, İH Komiseri, işlevini ancak İHUK’larının yardımıyla yerine getirebilecek…

Ulusal kurumlarla işbirliği amacıyla, Komiserlik, 2003’te İHUK Avrupa Grubu ile iletişim ofisi kurdu. Bu birim, öncelikle iki yılda bir yapılan toplantıları düzenlemekle görevli.

•İH kurullarının kendi adına davaya katılmasına, Kuzey İrlanda İH Komisyonu örnek gösterilebilir. Mc Kerr, H. Jordan, Kelly ve dig. ve Shanaghan/Birleşik Krallık davasında, öldürme ile sonuçlanan devlet organlarının eylemlerine ilişkin olarak yapılan soruşturmayı yorumlama yetkisi, Komisyon’a tanındı… İHAM kararında, Komisyon görüşü etkili oldu…

3.- İH kurumlarını bekleyen üçüncü görev ise, İHAM kararlarının uygulamaya konmasını gözetim görevine katılmaları. Bilindiği gibi, gözetim görevi Bakanlar Komitesi’ne ait. Ulusal kurumların ise, iki düzeyde katılımı öngörülüyor: Bakanlar Komitesi nezdinde ve ulusal makamlar nezdinde.(…)

Şimdilik bu kadarına değinilebilen gelişmeler, Hükümet yetkililerinin İH alanında kurumlaşmayı yeniden dillendirdikleri şu sıralarda yakından izlenmeli; kuşkusuz eğer İH birimleri konusunda dışa vurulanlarda içtenlik varsa. Sözün özü, İH alanında “içtenlik sınavı” sürüyor…

Yoruma kapalı.