“ “İslam seksle neden bu kadar ilgili?” ”

- Devamı için tıklayınız -

Tunus-Kahire eksenli siyasal ve toplumsal olaylar, belli mekâna ve zamana yayılan çağrışımları, belleğin ön sıralarına kaydırdı. Bunları kısa kesitlerle paylaşmak, İslâmî toplumlarda olup bitenlere, bugünden yarına olası gelişmelere ışık tutabilir.

İstanbul ’99: “Sosyal çoğulculuğun ve din özgürlüğünün gerçek güvencesi olan laiklik, demokratik bir toplumda bir yazgıdır. Müslüman toplumlar, bundan kurtulamayacaklardır; meğer ki, totalitarizmin bitmez tükenmez acısına gömülsünler. Fakat, lâikliği saklamak, iki yüzlülüğü oynamaktır. Siyasal olarak bu zorunlu olabilir.” ( N. Baccouche, Laiklik ve Demokrasi, İmge, 2001, s.150)

Tunus 2000: Soru: Ülkenizde ifade özgürlüğü ne ölçüde geçerli? “Afrikalıya sormuşlar: ülkenizde et kıtlığı var mı? ‘Et ne demek’ olmuş yanıtı. Aynı soruya Amerikalının yanıtı ise, ‘kıtlık ne demek?’ sorusuna dönüşmüş. İşte, bizde ifade özgürlüğü için verilecek yanıt budur” dedi Tunuslu genç meslektaş.

Kahire 2003: İnsan Hakları Ulusal Kurumları (İHUK) toplantısı, ev sahibi Mısır için İH Kurulu oluşturma vesilesi. Toplantı, Kahire’nin dışında ve henüz açılan Marriot Otelde. Aynı yerde kalınıyor; ama, toplantı salonuna çok sıkı bir arama sonucu girilebiliyor. Bir Danıştay üyesi, sıkı güvenlik önlemini, turizmin önemine bağlıyor: “Mısır’ın dış gelirinin üçte biri turizme dayanıyor, meydana gelebilecek bir olay, turizmi vuracağından, üst düzeyde ve yaygın güvenlik önlemleri alınıyor” diyor.

Türkiye’deki İnsan Hakları eğitiminden söz ederken, “dün Ankara’da İHDK’da 13 alt çalışma grubu oluşturduk”, diyordum. Fransız meslektaş ise, ulusal kurumların asgari standartları üzerine konuşuyordu. O sırada, oturumu yöneten Mısırlı ise, sessizce cep telefonuyla görüşme yapıyordu. (Yıllar sonra Avrupa’da bir başka meslektaş, bunu da güvenlik kaygısına bağlamıştı).

Mısır Parlamentosu olarak Halk Meclisi, pek tenha idi ve asıl yetkinin orada olmadığı her halinden belliydi…

İHUK konusunda; Ankara, deneyimini aktarmaya çalışırken, Kahire de kuruluş gururunu paylaşıyordu. Nitekim, onlar, toplantı metinlerini Arapça ve Fransızca olarak kitaplaştırırken, biz de, insan hakları raporlarını gün ışığına çıkarmaya çalışıyorduk…

Tahran 2009: Ş. Beheşti Üniversitesi UNESCO Demokrasi, Barış ve İnsan Hakları kürsüsü, “İnsan Hakları ve Çevre” konulu uluslararası toplantının ev sahibi… Kürsü başkanı Prof. Koucha’ya, özel sohbette soruyorum: “İstanbul’da uçağa bindiğimde örtülü kadın yoktu, ama uçak, İ. Khomeyni havalanına inmeden hepsi başlarını örttü. Nasıl açıklıyorsunuz?” Yanıt: “…İlâhî kanunun emri”. (…)

Tunus-Kahire-Ankara 2011: “Yasemin Devrimi” ile, Tunus’ta Ben Ali’nin 24 yıllık diktatörlüğü sona eriyor. Halk, Kahire meydanlarını doldurarak, Mübarek sultasına son verip, iktidarı Halk Meclisi yoluyla kullanmak istiyor. Mısır’a, sürekli sükünet çağrısında bulunan Ankara ise, yüzlerce yasayı torbaya doldurmasını protesto eden emekçilerin üzerine kolluk güçlerini sürmede sakınca görmüyor.

Acaba Mısırlılar, nasıl bir rejim istiyor? Başından beri İnsan Hakları evrensel düşüncesine mesafeli duran müslüman Arap dünyası, kendine özgü belgeler hazırladı. Bunda belirleyici olan, İslâmın, kadını erkekle eşit statüde görmeyen anlayışı. Bir de, siyasal müvavebe yerine otoriter tek kişi yönetimleri hâkim olunca, İnsan Hakları yerini, baskıcı iktidara bırakabiliyor…

Ankara sokaklarında hak arandığı açık; demokrasi arayan Kahireliler acaba hak arayışının neresinde? Bilindiği gibi, İnsan hakları (öz-amaç), demokratik (biçim-araç) rejimin altyapısı.

Ankara, -engelli seçimle yürüttüğü- demokrasi adına, İnsan hakları ile oynamaya devam ediyor : Torba yasa-gaz, TİHK yasa tasarısı. Kahire’de ise, her ikisi de görünüşte kaldı..

2011 sorusu: Tunuslu Prof. Baccouche’un temenni ettiği üzere, Müslüman toplumlar çoğulculuk eşiğine gelebilecek mi?

İşin özü, sürekli gündemde tutulan bir sorunla bağlantılı aslında: “Sayın Kaboğlu, İslam neden seksle bu kadar ilgili?”. Brezilyalı Prof. Machado’nun –yıllar önceki-bu sorusu, madalyonun öbür yüzünü yansıtıyor: İçeride, mutedeyyin siyasal zevat, çağdaş yaşam tarzını benimseyenleri seks düşkünü olarak ilan etse de; aslında bu, İslamın dışarıdan görüntüsü.

Acaba neden? Haysiyet (onur) ve haklar bakımından kadın-erkek eşitliğini içselleştirememekten. İki farklı cins arasında, beyinden beyine iletişim kurulamayınca, birinin zihni meşgalesi, diğerinin uzuvlarının örtülmesi üzerine yoğunlaşıyor…

Bu nedenle, İnsan Haklarına dayanan demokratik rejim, İran’ın henüz ufkunda gözükmüyor; Mısır’ın yolu fazla, Tunus’unki de uzun. Ya Türkiye’nin yolu? Az değil…

Yoruma kapalı.