“KAMU SAĞLIĞI” VE DEZENFORMASYON

“KAMU SAĞLIĞI” VE DEZENFORMASYON

Ya resmi dezenformasyon?”, başlıklı ayın ilk yazısı (2 Haziran), Basın ve sosyal medya  torba yasa teklifinin olası sakıncaları üzerine idi. Öneri, 1-2 Haziran’da Dijital Mecralar Komisyonunda, izleyen haftalarda  Adalet Komisyonunda görüşüldü. Geçen hafta Genel Kurul gündeminden, “uzlaşma”! adına çekildi.

Yasa  tekniğine tamamen yabancı olan torba öneri, içerik olarak ve kurumsal düzenlemeler bakımından, Anayasa’ya ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne çok yönlü  aykırı; mahkemelerin konuyla ilgili kararlarına da.

 Nisan ayında dayatılan 7393 sayılı seçim kanunu değişikliği, demokratik siyaset bakımından sorunlu idi;  bu öneri de, özellikle demokratik toplum bakımından fazla sorunlu. Siyasal iktidarın seçimler yoluyla eldeğiştirmeyi engelleme amacı, her ikisinin ortak paydası.

Nasıl?

Eğer toplumsal ve siyasal sorunlara ilişkin  bilgilenme hakkını yurttaşlar özgürce kullanamaz ise, serbest kamuoyu oluşmaz; eğer seçim sürecinde yargı güvencesi zedelenirse, iktidarın seçim hilesi yapması kolaylaşır. Seçim yasası ve gündemdeki sansür yasa önerisi, AKP-MHP iktidarını sürekli kılma ereğinde birleşiyor.

Sansür düzenlemesi, demokratik toplum (md.13), seçim düzenlemesi ise, demokratik yönetim (md.75 vd.) güvencelerini  zedeleyici; haliyle her ikisinin, demokratik devlet (md.2) kuralının içini boşaltıcı etki yaratma riski hayli yüksek..

Büyük bir olasılıkla, sansür önerisi de, önceki sakıncalı yasa   ( OHAL, güvenlik soruşturması, turizmi teşvik., nükleer düzenleme vb.) görüşmelerinde olduğu gibi, oldu-bittiler yaratılarak, hafta sonlarına ve gece yarısı sonralarına sarkıtılarak “dayatılacak”.

Ne var ki, çoğulcu toplum sönümlendirilerek demokratik devleti askıya alma sürecinde asıl örtbas edilmek istenen, resmi dezenformasyon yoluyla kamu sağlığını da tehlikeye düşürmek.

Covid-19  salgın dönemine yayılan resmi dezenformasyon, son aylarda ve özellike Haziran boyunca zirve yaptı. Covid-19 önlemlerinin büyük bir aymazlıkla sonlandırılmış olması bir yana, vaka ve ölüm sayıları da kamuoyundan saklanır oldu. Yaşamsal bilgiler toplumdan gizlendiği gibi, DSÖ’ye bilgi iletimine de son verildi. Saray ve güdümündeki Sağlık Bakanlığı, “genel sağlık”için  güvence olmak bir yana,  tam tersine tehdit kaynağına dönüştü. Öneri madde 29’a göre  ise, tehdit kaynağı yurttaşlar: “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 3 yıla kadar hapisle cezalandırılır.

Anayasa’nın düşünce özgürlüğü ve   hukuk devleti güvencelerine (md.2, 25 ve 26) açıkça aykırı olan bu madde, düşünce suçlarına yeni bir halka  ekleyecek.

Ne var ki, asıl dezenformasyon, resmi makamlarca yaratılmakta olup,  örneğin, covid-19 pandemisini aşmaya yönelik etkili önlemler almak bir yana,“sağlıkla ilgili bilgilenme hakkı”nı bile engelleyen Sağlık Bakanlığı,,”genel sağlığı” tehlikeye düşürmeyi sürdürüyor: dezenformasyon yoluyla önlemleri kaldırmak, halkı eksik bilgilendirmek, hiç bilgilendirmemek veya yanlış bilgilendirmek, kamu sağlığı üzerinde en büyük tehdit.

Eğer madde 29 yasalaşırsa, dezenformasyonla “kamu sağlığı”nı tehlikeye düşüren resmi makamlar  değil, halka gerçek bilgi aktarma görevini yerine getiren hekimler,  “Halk arasında endişe, korku veya panik yaratma” suçlaması ile karşılaşabilecek

Özetle, kamu makamlarının hukuk dışı işlem ve eylemlerini sorumluluktan  bağışık tutan AKP_MHP düzenlemelerine, kamu sağlığını tehdit eden eylemler ve işlemler halkası da  eklenecek.

Toplum sağlığını koruma ve geliştirme anayasal yükümlülüğü bir yana, devlet eliyle kamusal sağlığı tehdit, yaşam hakkı karşısındaki devletin yükümlülüğünü apaçık hale getiriyor ve ağırlaştırıyor. Bu nedenle,  TBMM’de CHP-HDP ve İYİ Parti’nin öneriye karşı demokratik blok oluşturması yetmez, AKP-MHP’nin kamu sağlığına ilişkin sorumlululuklarını da sergilemesi, tarihsel görevi.

 

İbrahim Ö. Kaboğlu (BirGün, 30 Haziran 2022)

Yoruma kapalı.