REJİM DEĞİŞİKLİĞİ NASIL TARTIŞILMAZ?

REJİM DEĞİŞİKLİĞİ NASIL TARTIŞILMAZ?

Rejim değişikliği bir yenilik mi? Yanıt evet olsa da, “yerinde ve yararlı olur mu?” şeklindeki bir soruya “evet” veya “hayır” diyebilmek için, konu ve/ya sorunu doğru koymak gerekir. Hangi nedenlerin rejim değişikliğini gerekli kıldığı açıkça belirtilmeli. Yani, böyle bir köktenci bir tercih, inandırıcı bir “gerekçe” ile ortaya konmalı. Ne var ki, son hamle, bu olasılığı sıfırlar gibi.

Konu, geçen hafta, Cumhuriyet kutlamalarında kolluk güçlerinin şiddet kullanmalarını önlemek amacıyla devreye giren Cumhurbaşkanı (CB) Gül’ün, Anayasa md. 104 kapsamında değerlendirilebilecek girişimi vesilesiyle yeniden gündeme geldi. Önceki gün, AKP’nin Anayasa teklifi ile yeni bir eşiğe taşındı.

Önce, Meclis Başkanı Çiçek konuştu; sonra Başbakan Erdoğan görüşünü beyan etti; nihayet, Başbakan yardımcısı Bozdağ, başkanlık rejimi “teklifi”ni (TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na iletilmek üzere) Başkanlık makamına sunduklarını açıkladı.

Meclis Başkanı: “Yeni anayasayı bir an önce yapmazsak bu tür tartışmalarla gereksiz zaman kaybetmeye devam ederiz… Sistem değişmezse yönetimde daha çok çatışma olur”

Başbakan, “CB ile aramızı hiç kimse açamaz ama, rejim değişikliği olur ise, gazetecilere bu tür kozlar verilmez…” dedi.

Başbakan yardımcısı: “Etkin ve verimli bir denetim sağlayan yapı Başkanlık Sistemi’nde var. O yüzden biz Türkiye’nin, önümüzdeki yıllarını tartışmalarla geçirmesi yerine istikrar doğuran, güçlü iktidar kurabilen başkanlık sistemine geçmesinin doğru olduğunu düşünüyoruz”.

Sorular ve çelişkiler yumağı

1.- AKP kurmaylarının süregelen uyumlu yönetim vurgusu ile güncel çatışmacı söylem arasında açık bir çelişki yok mu?

1.- CB’nin anayasal yetkisini kullanmasından duyulan rahatsızlık ile onu tam yetkili kılmaya çalışmak arasında çelişki yok mu?

2.- Eğer var ise, anayasal sorunu yaratan ve onu çözmeye çalışan aktörler aynı değil mi? 2007’de anayasa değişikliği sırasında sıkça uyarılar yapıldı. Değişiklikte direnenler, eğer bunu öngöremedilerse, siyasal ufukları çok sığ. Hayır bunu bile bile yaptılarsa, o zaman 2007 düzenlemesini bahane olarak kullanmak yerine, bugün açıkça, “biz 2007 değişikliğini, geçiş aşaması olarak kullandık, asıl amacımız olan yönetim biçimini kurabilmek için” itirafı, dürüstlük ilkesinin gereği değil mi?

3.- Aksi halde, 2007 değişikliğini 2014’e kadar eski hale getirmek, neden çözüm olmasın?

4.- Eğer “ileri demokrasi” söyleminde içtenlik varsa, bu yönetim, parlamenter rejim uygulamasında kurulduğuna göre, Başkanlık yönetimi, “hangi demokrasi”yi getirecek?

5.- “Türkiye, koalisyondan çok çekti” tekerlemesine gelince; on yıllık iktidarın en az 2023’e kadar süreceği söylendiğine göre, bugünkü rejim, “çoğunlukçu iktidarı” tehlikeye mi düşürüyor ve bunu ancak başkanlık mı sağlayacak?

6.- Başkanlık rejimindeki hangi “etkin ve verimli denetim” mekanizmaları alınacak?

7.- “Çift başlılık olmaz” diyenler, çift başlı yönetim olan parlamentarizm, sanki istisnaî bir rejim imiş veya Türkiye, çift başlı yönetime yeni geçmiş gibi bir hava yaratmaya çalışıyor.

8.- Parti adına verildiği söylenen “Anayasa teklifi”ni açıklayan ise, bir Hükümet üyesi; tıpkı 2010 Anayasa değişikliğinin duyurulmasında olduğu gibi.

Cennet vaadi eksik…

Daha da uzatılabilecek soru ve çelişkiler çizelgesi, tehlikeli bir sürece girdiğimize işaret ediyor.

Bir hafta boyunca yaratılan “bilgi kirliliği”, bundan böyle, bu konunun götürülme seyri üzerine fikir vermiyor değil: Başkanlık rejimine bu denli övgü düzen başkaları var mı acaba dünyanın bir başka yerinde, otoriter başkanlar dışında? Adeta bir kurtarıcı olarak gösteriliyor, bir cennet vaadi eksik…

Bu rejimin kadim savunucusu bir meslektaş, parlamenter deneyimi olan bir ülke imiş gibi “Rusya bile başkanlık rejimi öngördü” diye yazmamış mıydı? Şimdilerde, bir başka prof. TV ekranlarından, başkanlığın erdemlerini “bal”landırarak anlatırken, “Türkiye, parlamenter rejimde kalan son ülke” izlenimi yaratıyor adeta… Destek cephesinde “patlama” sürpriz olmayacak.

Başkanlığa karşı çıkanlar, bir süre sonra “statükocu ve darbeci” olarak itham edilirse, şaşırmamak gerekir. Tıpkı, anayasa yapımında kurucu meclis önerenleri, “demokrat olmamak”la yaftalamak, ya da özel yetkili ağır ceza mahkemelerini eleştirenleri “darbeci” ilan etmek gibi.

En büyük tehlike ise, yeni bir anayasa yerine, yeni bir rejime geçilmesi. Tıpkı 2010 Anayasa değişikliği yöntemiyle. CB seçimindeki tıkanmanın hıncını apar topar Anayasa değişikliğiyle çıkaran bir tarzın, CB-Başbakan sürtüşmesinin hemen ardından, üstelik ABD Başkanlık seçimlerinin olduğu günde yaptığı atak…

Yoruma kapalı.