Seçim Yolunda 10 Yanlış ve 10 Doğru

Seçim Yolunda 10 Yanlış ve 10 Doğru

CHP ve HDP seçim bildirgeleri, “başkanlık zorlaması” yolunda estirilen yalan rüzgârını, kısmen perdelemiş olsa da, Anayasa ve siyaset bilimi kavramlarına ilişkin bilgi kirliliği ısrarı devam ediyor. İşte,  on kalemde toplanan başlıca “YANLIŞ” ve “doğrular”:

1.- “İDEAL OLAN TEK KAMARALI SİSTEM”: Yanlış; çünkü, ülke ve nüfus olarak büyükçe demokratik rejimlerin çoğu, iki meclisli. Dünya genelinde oldukça yaygın olan bikameralizm, anayasal kurumların istikrar ve meşruluğunu güvenceler. Çift meclisli olmayan yapı, inşası henüz tamamlanmamış olan bir demokrasi olarak da nitelenir.

2.- “KOALİSYON ZARARLI”:  Yanlış; çünkü, güçbirliği hükümetleri, demokratik meşruluğu pekiştirme özelliğine sahip. Türkiye açısından; koalisyon hükümetleri ile siyasal istikrarsızlık, tek parti hükümetleri ile kalkınma arasında bağlantı kurulur. Oysa, tek parti hükümetleri, onarımı güç hasarlara neden olabildiği gibi, koalisyon hükümetleri, uzlaşma kültürüne kayda değer katkılarda bulunmuştur. Unutmayalım: 1982’de en köklü değişiklik 2001’de gerçekleştirildi; büyüme oranı da çok yüksekti. Hukuka saygı için olduğu kadar ulusal barış için de koalisyon savunulmalı.

3.-“ANAYASA ASKERΔ: Hayır; 1982 Anayasası, 1983’ten itibaren seçilen her Meclisçe değiştirildi. İçerikten bağımsız olarak, şekli anlamda Anayasa sivilleşti ve meşrulaştı. İçerik olarak, döneminin tortuları varlığını sürdürse de, geçirdiği değişiklikler uygulamaya konmuş olsa idi, “başkalaşım”dan bile söz edilebilirdi.

4.- “CB’Yİ HALK SEÇTİ, REJİM DEĞİŞTİ”: Hayır; halkın seçmesi, sadece CB’nin siyasal meşruluğunu pekiştirir. Anayasal kuralların üstünlüğü ve bağlayıcı özelliği değişmez. CB, görev ve yetki bakımından Anayasa ile sınırlı. Başta komşu Bulgaristan’da olduğu gibi Avrupa’da çok sayıda devlette CB halk tarafından seçiliyor; ama rejim parlamenter…

5.- “PARLAMENTER REJİM MİADINI DOLDURDU”: Demokrasinin beşiği olan Avrupa, halen dünyanın en gelişmiş demokrasileri mekânı. Avrupa Konseyi üyesi 47 devlet içerisinde, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Ukrayna ve Rusya gibi siyasal münavebeyi henüz sağlayamayan eski SSCB üyeleri dışında kalanların hepsi, (Fransa ve Portekiz, parlamenter/yarı-başkanlık karmasını yansıtır) parlamenter rejimle yönetilir.

6.- “BAŞKANLIK REJİMİNE GEÇİŞ ZARURET”: Parlamentonun demokratikleştirilmesi yoluyla 150 yıllık birikim ışığında mevcut rejimi işler kılmak ve daha ileriye götürmek yerine, anayasal düzenin devamlılığında rejim değişikliğinin hiçbir haklı nedeni bulunmamakta. “Hükümet ve CB çatışmasını aşmak için rejim değişikliği şart” iddiasına yanıt: “Anayasa’ya saygı gösterilirse çatışma olmaz”.

7.- “YARGI, YABANCI YATIRIMLARIN ÖNÜNÜ KESİYOR”: Yabancı sermayeyi davet etme politikasına getirilebilecek eleştiriler ötesinde, yabancı sermaye için en önemli güvence “hukuk güvenliği”. Ama yabancı sermayeye, kendi ülkesindeki hukuk düzeninin olanak tanımadığı yatırımları ülke talanı pahasına yaptırırsanız, yargının denetimi yaşamsal hale gelir…

8.- “HIZLI KARAR ÜLKEYİ ŞAHLANDIRIR”: Erkler ayrılığı bağlamında, merkeziyet/adem-i merkeziyet yetki paylaşımında,  çok yönlü denge ve denetim düzeneğiyle kuşatılmış olan çağdaş siyasal rejimlerin işleyiş süreci yavaştır. Bu özellikler, toplumsal ve bilimsel gelişmeye ivme kazandırır. Eğer hızlı kararlar, gelişmenin tek itici gücü olsaydı, bütün yetkilerin tek kişinin elinde toplandığı otoriter rejim ve diktatörlükler, en ileri toplumların tercihi olurdu.  Başka bir deyişle, erkler birliği yoluyla hukuk devleti ve demokrasinin kurulması mümkün olmadığı gibi, hak ve özgürlükler de güvence altına alınamaz.

9.- “FİİLÎ BİR DURUM VE DEVRİM”: CB’nin Anayasa-dışı söylem ve eylemleriyle günlük politikaya sürekli müdahale etmesi ve tek başına bir tür seçim kampanyası başlatmasını, “kurulacak yeni rejim için gerekli fiilȋ durum” olarak nitelemek yanlış. Bunun adı, karşılaştırmalı anayasa hukukunda “anayasal darbe”. Bu açıdan şu soru da pek yerinde: “Yürürlükteki anayasal düzeni askıya alan bir yönetimin, yeni anayasal düzene uyması nasıl sağlanır?”.

10.- YÜZ YILLIK VESAYET”: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bile köklü bir kopuş yerine, “evrim süreci”nde siyasal geçişin sağlandığı bir tarihsel mirasın sonucu oluşan birikim, “vesayet nakaratı” ile inkâr edilmeye çalışılıyor. Gerçek olan,  kişiye özgü rejim arayışıdır;  yanlış olan ise, bunu itiraf etmek yerine, tarihi tahrif etmeye çalışmaktır.

Yoruma kapalı.