SEÇİME EVET, AMA DEMOKRASİYE HAYIR (MI?)

SEÇİME EVET, AMA DEMOKRASİYE HAYIR (MI?)

Bazı kavramlar evrensel nitelik taşısalar da, kullanım tarzına göre dejenere edilebiliyor. Son yıllarda, demokrasi ve insan hakları, böylesi bir kullanıma kurban edilen kavramlar. Demokrasi sadece seçimlere indirgendiği veya insan hakları, belli bakış açısıyla öne çıkarıldığı için değil, ama demokrasi ve insan hakları, amaca ulaşmada bir araç, bir tür takiyye yolu olarak kullanıldığı için. Vesayet dendi, darbe dendi. Sonuçta, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu, demokratik yolla seçilmiş bir meclise yaraşır rapor bile ortaya koyamadı. Anayasa dendi, ama Uzlaşma Komisyonu, Anayasa maddelerinin onda biri üzerinde bile uzlaşamadı.

Oysa, önyargısız bir yaklaşımla ele alınan ve asgari bilimsel ölçütleri yansıtan bir raporun ortaya konmasını veya sivil bir anayasanın yazımını engelleyen ne asker var, ne de vesayetçi, dillere pelesenk edilen anlamda.

“Seçimle gelen kral”

Başkanlık rejimi konusunda amaçlanan nihayet açıklandı açıklanmasına ama, bunu ne başkanlık ne de yarı-başkanlık ekseninde tartışmak mümkün. Zaten kendileri de “Türk usûlü” dediler. Ama bu, bir kişi için tasarlanan ve “seçimle gelen kral” olarak nitelenebilir ancak. Oluşturulmaya çalışılan hava, başkanlık seçimini “plebisit”e bile çevirebilir.

Şu açık çelişkiye yanıt bulunmadığı sürece, süregelen rejim arayışının hiçbir inandırıcılığı olamaz. Geçmişe dönük olanı: AKP Hükümetleri, 10 yılı aşkın iktidar döneminde neleri yapmak istedi de, bunlara 1982 Anayasası’nın kurduğu şekliyle parlamenter rejim engel oldu? Yasa mı çıkaramadı, karar mı alamadı, atama mı yapamadı?

Geleceğe yönelik olanı: Eğer beklentiniz gerçekleşir ve iktidar döneminiz 2020’lere kadar devam ederse, bütün yetkileri kendisine devretmeyi tasarladığınız başkan ve parti lideri, önümüzdeki on yılda neler yapacak? İnsan haklarının ilerletilmesi, demokratikleşme ve hukuk devleti ereğinde hangi projeleri uygulamaya koyacak?

Demokrasi çelişkisi mi, oy avcılığı mı?

Öte yandan, “valiler de seçimle gelmeli” şeklinde, sisteme yabancı, ama belki bazılarının kulağına hoş gelecek türde ayaküstü çıkışlar yaparken, seçimle belirlenen yerel yönetimler yok ediliyor.

Bir kez, vali merkezî yönetim temsilcisi. Onun karşısında, yerel yönetim temsilcisi seçimle belirlenir. Böylece, üniter yapıda merkezî yönetimin temsilcisi, yerel yönetimin devlet adına başlıca muhatabını oluşturur.

Şu soru akla geliyor: Valilerin seçimle belirlenmesini isteyenler, acaba ABD’yi mi örnek alıyor? Oysa orada, seçimle gelen, -bizim kullandığımız anlamda vali değil- federe devlet başkanıdır. Eğer amaç, federal yapı yönünde bir tercihte bulunmaksa, neden bu telâffuz edilmiyor?

Görünen, “Türk usulü başkanlık” modeline paralel bir “Türk usûlü devlet biçimi” tablosunun şekillenmekte oluşu.

Büyükşehir Belediyeleri yasası, bunun göstergesi: Başkentte, Avrupa ortak uygulaması olan çift başlı Yürütme, tekile indirilirken; illerde, seçimle belirlenen belediye başkanı karşısında yine seçimle belirlenen bir vali bulunacak. Bu hangi mantık ve amaçla açıklanabilir? Oysa, yerel yönetimlerde çağdaş eğilim, giderek çok katmanlı ve çeşitlenmiş bir yapılanmaya doğru gidiştir.

Ya liyakat?

Doğru, seçim olmadan demokrasi olmaz. Ama seçim yetmez; liyakat da gerekli. Bilgi, uzmanlık ve ehliyet yerine, gelinecek görev için sadece seçim kaydı aranacaksa, böyle bir yönetim, anayasada “demokrasi” nitelemesi yapılsa da, demokrasi olamaz. Bizdeki temel eksiklik bu noktada düğümleniyor. Sandıkla seçim, seçimle demokrasi birbiriyle karıştırılıyor…

AYM ne yapacak?

Binlerce demokratik birimin kaldırılarak bazı illerde büyükşehir kurulmasını öngören yasa, Cumhurbaşkanı önünde. İnceleme vaadinde bulunurken, hemen ekleyiverdi: “Yerindelik denetimi yapamam”. Anayasa’ya aykırılıkta, hukukîlik ve yerindelik ayrımının tartışması bir yana, önündeki yasa, açıkça Anayasa’ya aykırıdır, üstelik değişmez nitelikte olan “demokrasi” ilkesine. Demokratik yerel yönetim birimlerini bir çırpıda “süpüren” yasa, TBMM’ye geri gönderilmez ise, büyük bir olasılıkla Anayasa Mahkemesi önüne gelecek.

AYM, 2010 Anayasa değişikliğinde, yargıçların seçimi için birden çok aday yerine tek adaya oy verme kuralını, esasa ilişkin denetim yasağına karşın, Anayasa md. 2’ye aykırı bularak iptal etti. Yetki sınırlarını aşarak, demokrasi adına iptal kararı veren Anayasa Mahkemesi, demokratik birimleri ortadan kaldıran bir yasal düzenlemeyi iptalden kaçınabilir mi? Kaçınsa bile, bunu haklı bir gerekçeye dayandırabilir mi?

Yoruma kapalı.