ŞİDDET, DEVLETİ YÖNETİM ARACI MI?

ŞİDDET, DEVLETİ YÖNETİM ARACI MI?

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik şiddet görüntüleri, TBMM’de AKP Grup toplantısında iki kez gösterildi (27 Ekim).

Bu eylem, bir siyasal partinin olağan bir faaliyeti olmadığı gibi, Anayasa’ya aykırı ve siyasal-toplumsal barışı dinamitleyici bir girişim.

Gerçi, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBYDBY), Cumhuriyet’in kazanımlarına karşı darbe girişimlerinde şiddet ögesini doğrudan veya dolaylı kullanımdan geri durmuyor. Ayasofya ve İstanbul Sözleşmesi, tipik iki örnek:

  • Kılıçla namaz (24 Temmuz 2020).
  • İstanbul Sözleşmesi feshi (20 Mart 2021).

Peki ya 27 Ekim “gösterimi ve seyri”? “Daha bu başlangıç, daha neler olacak?” (26 Mayıs) tehdidini, önceki  eylemlerle bağlantı kurmak ve yenilerini dilemek anlamına gelir: “iyi oldu; ama yetmez…”.

Aslında üçü de, şiddet meşrulaştırması yoluyla Devleti yönetim eğilimidir.

Kılıçla namaz: silahla ibadet, inanç üzerinden şiddet gösterimidir.

İstanbul Sözleşmesi feshi; kadına şiddeti dolaylı olarak da olsa meşrulaştırmak olduğundan, cinsiyet temelli şiddet göstergesi.

Saldırı görüntüleri;  siyaset üzerinden şiddet kullanımıdır.

AKP grup toplantısında CHP Genel Başkanı’nın yaşamına kast eden şiddet sahnelerinin gösterilmesi ile, bu gösterimi yapan siyasal parti ve genel başkanı, bir kara sayfa daha açmış oldu.

Siyasal parti açısından;  en başta,  “eylemleri, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine… aykırı olamaz; suç işlenmesini teşvik edemez” (m.68/4) şeklindeki Anayasa kuralının açıkça ihlalidir.

Genel başkanı açısından; “kanunsuz emir” (md.137) ve görülmekte olan davayı etkileme (md.138) yasaklarına aykırıdır.

Şöyle ki;

Parti genel başkanı, Devlet başkanı ve yürütme ile özdeşleşen sıfatı ile, görsel malzemelerin hazırlanması ve gösteriminde kullanılan kamu görevlileri çerçevesinde, “konusu suç teşkil eden kanunsuz emir verilemez” kuralı ihlal edilmiştir.

-Çubuk saldırısı ve linç girişimi, sürmekte olan bir davanın konusunu oluşturduğundan, Devlet başkanı ve yürütme tekeline sahip kişinin bu gösterimi –üstelik iki kez-, Anayasa Md. 138’in yasakladığı “görülmekte olan davayı etkilemek”tir.

-Hem siyasal, hem de Devlete ilişkin başkanlıklar ve sıfatlar birleştiğinde, “suça teşvik suçu” işlendiği tartışmasızdır.

Siyasal sonuçları ise, ikinci parti üzerinden “demokratik muhalefeti tasfiye” girişimidir.  CHP’nin, Millet İttifakı yanısıra, demokratik parlamenter rejim yanlısı partilere öncülük eden konumu nedeniyle eylem, suça azmettirme ve teşvik, yalnızca CHP’ye yönelik olarak değil, Cumhur İttifakı dışında kalan bütün partiler için tehdit niteliği taşımakta.

Böyle bir şiddet aracı, partiler arası eşit yarışma koşullarını ortadan kaldırıyor ve Anayasa md.67’ye de aykırı.

Toplumsal bakımdan; ana muhalefet partisi konumu ötesinde  kurduğu demokratik ittifakla, toplum ve seçmen çoğunluğunu temsil eden bir parti liderine yönelik şiddeti meşrulaştırıcı video, toplumun huzurunu ve milli dayanışmayı bozucu sonuçlar doğurma olasılığı bakımından Anayasa madde 2’ye de aykırı.

Anayasal düzen için nasıl bir tablo?

AKP Grup toplantısındaki eylem, anayasal düzenin  tümden ortadan kaldırılmasına yönelik bir girişimdir.

2010 Anayasa değişikliği gibi 2017 Anayasa değişikliği de büyük ölçüde Devlet şiddeti desteğiyle dayatıldı. Bu bakımdan şiddet tapınması, aslında amaçlanan ‘sivil anayasa’! için kullanılacak araç üzerine de somut ipuçları sağlıyor.

Oysa, özgürlükler hukukunun temel ilkesi şudur: “Şiddet, özgürlüklerin nesnel sınırıdır; özgürlük, şiddetle bağdaşmaz.”

Ne var ki, AKP Grup toplantısı, insan hakları bilimi verilerini altüst etmiş bulunuyor: “şiddet, Devleti yönetme abecesi”.

Bu nedenle, “toplumsal barış belgesi” anlayışıyla yazılan  “Demokratik Hukuk Devleti için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem -Bağımsız ve Tarafsız Yargı-“ başlıklı CHP Raporu’nun yayımlanması,  anayasal  bilgilenme hakkı açısından çok önemlidir.

İbrahim Ö. Kaboğlu (BirGün, 4 Kasım 2021)

Yoruma kapalı.