“ Sosyal devlet, değişmezlikten kurtarılmalı... ”

- Devamı için tıklayınız -

“Uluslararası hukukun emredici kuralları ihlal edilmemek” kaydıyla anayasa tümden değiştirilebilir.

İsviçre Anayasası’ndaki bu düzenleme (m.193/4), bize çok yabancı. Neden?

Çünkü, 1982 Anayasası, “medeni uluslarca kabul gören kurallar bütünü”nü içselleştirme bir yana, hukuk dışı öğeleri de içeren birçok kavram ve deyimi, değiştirilmez maddelere doldurdu: toplumun huzuru, milli dayanışma, adalet anlayışı, Atatürk milliyetçiliği,…

Oysa örneğin, Atatürk milliyetçiliği yerine, madde içerisinde değil ama Başlangıç paragrafında, “çağdaş uygarlık hedefi” vurgulanmış olsaydı, “uluslararası hukukun emredici kuralları”, değişmez hükümler arasında tasarlanabilirdi.

Ne var ki, bir etnisite’yi kalkış çerçevesi olarak kabul eden bir metinle böyle bir hedefi yan yana düşünmek, pek gerçekçi olmaz.

SAYIDA ARTIŞ, DEĞERDE DÜŞÜŞ

Şu sorulabilir: Türkiye Cumhuriyeti’ni, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak tanımlayan hükmün değişmezliği, olumlu bir düzenleme değil mi? Hayır! Neden? Tarihçeye bakalım önce:

1961 Anayasası, sadece “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” kuralının değişmezliği ile yetinmişti. Anayasa Mahkemesi (AYM) ise, genişletici bir yorumla 1970’te, 2. md.de sayılan Cumhuriyet’in niteliklerini de, md. 9’un koruma kapsamına alarak -zorlama yorumla- bir değişmezlik bloku yarattı.

1982 yazıcıları ise, AYM’nin araladığı kapıyı, gereksiz yere sonuna kadar açtı, hem de içeriye çerçöp atarak. (Bu açılımla, AYM’nin çanına ot tıkma arasındaki çelişki, ayrı bir konu…).

Değişmezlik bloku, 2. ve 3. maddelerle birlikte -üstelik siyasal ve ideolojik kavramlar da katılarak-, “dejenere” edildi. Anayasa tekniğinden tamamen uzaklaşıldı.

ÇELİŞKİ VE İKİYÜZLÜLÜK TABLOSU

Aslında, hiçbiri değişmezlik zırhına konmamalı, hele Türkiye gibi bir ülkede. Neden? Çünkü, değişmezlik, çelişki ve ikiyüzlülükler yaratıyor; hem normatif olarak, hem de uygulamada.

Gerçekten, 1982 metninde çelişki ekseni, değişmez hükümler ve bunların dışında kalan maddeler arasında:

Hukuk devleti: Anayasa, hukuk devletini zedeleyen maddelerle dolu.

Laiklik: az mı laiklikle çelişen madde sayısı?

Demokratik, neresi?

“Sosyal”, konut hakkını bile tanımayan devlet, sosyal olarak nitelenebilir mi?

Hatta, insan haklarına saygılı dendiği halde, Anayasanın ruhu, tam tersine, devlete saygılı, daha doğrusu yöneticilere sadakat gösteren yurttaş profilini yansıtır.

Uygulama, çelişki ve ikiyüzlülükleri daha da derinleştirmiyor mu?..

SOSYAL DEVLETE NE DEMELİ?

Sosyal devlet (SD), değişmez hüküm olarak anayasaya konduğunda şu olumsuzluklar, -şimdi olduğu gibi- sürekli hale gelir:

-SD, değişmez bir madde olarak öngörüldüğüne göre, diğer ilgili maddeler, sanki bu devlet anlayışının gereği olarak sosyal hakları yansıttığı izlenimini yaratabilir. Mesela, md. 56, ürkek bir şekilde olsa da, çevre hakkını tanıdığı halde, kenar başlığı “konut hakkı” olan 57. md, haktan hiç söz etmez, devlete konut yapma ödevi yükler. Peki devlet ne yapıyor çeyrek asırdır? Lüks konut inşa ediyor, fukaranın sırtından.

-Öte yandan, dünya görüşü sosyal devlet anlayışıyla örtüşmeyen bir siyasal parti, iktidara gelmesi durumunda riyakâr bir tavır takınıyor; oysa, liberal veya en az devlet anlayışını savunmak da, demokrasi gereği…

-Dahası, sosyal devletle özdeşleşen sosyal demokrat bir parti ile liberal-muhafazakâr görünümlü sermaye partileri arasındaki farkı maskeleme işlevini, anayasa yüklenmiş oluyor; tıpkı şimdi olduğu gibi…

AK-KARA VE KIZIL/LAR

Sosyal devletin amacı ne? Kabaca: sınıfsal çelişkileri tümüyle ortadan kaldırma hedefinden uzak kalsa da, emekçi ve güçsüz konumda olan toplumsal kesimler lehine düzenleme yaparak herkese insan onuruna uygun bir yaşamı güvence altına almak…

Düzenleme, örgütleme ve ödeme, ülke geneline yönelik bir planlamayı, siyasal iktidarın vazgeçilmez aracı haline getirir. Benzer politika, sendikaları yoluyla çalışanların önünü açmayı gerekli kılar, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü güvencelemeyi. Sosyal ve yaşanabilir bir dünya amaçlar. Kısacası, eşitsizliklere karşı çok yönlü savaş açar…

Ama her halde, ak Munzur eteklerinde karakışta beyaz eşya -hem de soğutucu ağırlıklı- dağıtmak ile sosyal devlet arasında ilişki kurulamaz. Hükümet ve valilik güdümündeki hummalı faaliyet, daha çok “siyasal kliantelizm”le ilgili; yani oy için seçmenlere çıkar sağlamakla…

Soru: ideolojik olarak kızıla çalan “sosyal devlet” maskesi, kızıl Dersimlileri “renksizleştirme”ye yeter mi? Kendini çoktan “ak”lamış olan muhafazakâr, şimdi çifte kızılla oynuyor…

Sonuç: sosyal demokratlar ve özgürlükçü sosyalistler, “sosyal” sıfatını, hâlâ “….yıldız” saymak zannediyor, nicelik kıtlığına rağmen.

Umut: “sosyal devlet” değişmezlik zırhından kurtarılırsa, belki niteliğin ayırdına varmaya yönelirler…

Yoruma kapalı.