“ ‘Taş üstüne taş koyamazsınız...’ ”

- Devamı için tıklayınız -

“Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler her projelerini Ankara’dan geçiremiyor. Maalesef bu Türkiye’nin gerçeği. O nedenlerle halkıyla barışık, hükümetiyle barışık mahalli yöneticiler işbaşında olursa bizim sorunlarımız daha çabuk çözülür.” (M. A. Şahin, görev ve yeri: Adalet Bakanı, Ankara; söylendiği yer: Varsak Beldesi, Antalya).

“Ankara’dan izin vermediğimiz sürece hiçbir şey yapamazsınız; taş üstüne taş koyamazsınız…” (Mustafa Özbayrak, görev ve yeri: TBMM Plan-Bütçe Komisyonu üyesi, Ankara; söylendiği yer: Hacılar Kasabası, Kırıkkale).

Ne zaman? Şubat 2009, son hafta; yani, 29 mart yerel seçimlerine bir ay kala…

“Merkeziyet bir kılıçtır; kabzası başkentte, kesici kısmı ülke genelinde sallanan bir kılıç.” (ülke: Fransa, dönem: 1850’ler..).

SÖZLER YASAYI DOĞRULADI

“Merkeziyet kılıç mı?” başlıklı 1 ocak 2009 günlü yazımdan: “06.03.2008 tarih ve 5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”, sadece merkez-çevre ya da ulusal-yerel çekişmesini gündeme getirmedi: 2007-2008 yıllarına damgasını vuran yargı-siyaset çatışması, bir kez daha depreşti…”.

Merkeziyet kılıcı, yerel birimler üzerinde “yasa yoluyla” sallanıyor; Yüksek yargı organları da karşı karşıya getiriliyordu…

Şimdi, seçim kampanyasında kılıcın nasıl şahinleştiği ve bayraktarlığının nasıl yapıldığı, gözler önüne serildi.

YANLIŞ ANLAŞILMADI…

Muhalefet, bakan Şahin’in istifa etmesi gerektiği görüşünde birleşince, malum tekerleme gündeme geldi: AKP grup başkanvekili N. Canikli, açıklamaların yanlış anlaşılmaya müsait bir konu olduğunu söylüyor. Oysa, Şahin, sipere ihtiyaç duymuyor: cezasını halk versin, yetenekli adaylara atıf yaptım, sözlerim maksadını aştı, vb.

Üstelik, bakanın sözlerini belediye başkanları doğruluyor:

“Şahin doğru söylüyor, projemiz onaylanmadı.” (Yılmaz Büyükerşen, Eskişehir Büyükşehir Bld. Bşk., DSP).

“Bugünkü Türkiye’de merkez yönetimle belediyeler aynı düşüncede olursa ciddi başarı olduğunu gördük.” (Kadir Topbaş, İst. Büyükşehir Bld. Bşk., AKP).

Görüldüğü gibi, iktidar ve muhalefet partisinden iki başkanın sözleri birbirini tamamlıyor.

Bunları teyit edici birçok başkanın açıklamaları ekranlara yansıdı…

BAYRAKTARI BİLE ÇIKTI

Bütün bu tartışmalar sürerken, AKP milletvekili Mustafa Özbayrak’ın yukarıda aktarılan sözleri ekrana yansıyor. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi ve profesör unvanlı…

“Taş üstüne taş koydurmama” söylemi, merkezin planlama zihniyeti konusunda yeterince ipucu veriyor, üniversite ortamının havasını da…

Konumuz açısından; eğer merkeziyet kılıcı, merkezin zirvesindeki Şahin tarafından çekildiyse, merkezi eteklerindeki Özbayrak, kılıcın bayraktarlığını üstlenmiş oluyor: şahin kılıç, bayraktarını bulmuş oluyor böylece, taşlı-sopalı bir şekilde.

YENİDEN YAPILANMA İÇİN…

Bu tablo, Türkiye’de üç kademeli yerel örgütlenmenin sefaletini de yeniden sergilemiş oluyor. Köyler: muhtarlar, köy tüzelkişiliğinin temsilcisi mi, yoksa kaymakamlar nezdinde merkezin görevlisi mi?

İl özel idareleri: halkın temsilcileri mi, yoksa valilerin denetim ve gözetimindeki kurullar mı?

Belediyeler: bir yandan yetkili başkanlarla adeta “derebeylik” yaratan, öte yandan, Ankara’nın taşlarından savulmaya çalışan “üniter devlet”in “emir-komuta zinciri” dışına çıkan asi(!) evlatları: “Ben bakanım, ilçesine gidiyorum, ilçe belediye başkanı beni karşılamaya bile gelmiyor.” (M.A. Şahin).

Denebilir ki; TBMM’de iki dönemdir çok yüksek bir çoğunluğa sahip olan AKP’nin, genel olarak kendisini eleştiren, desteklemeyen ve hatta kendisinden farklı olan kesimlere karşı yürüttüğü politika ile yerel yönetimler karşısındaki tavrı arasında paralellik var.

Doğru: AKP, farklı düşünceye tahammül edemiyor ve baştan beri, “zirve eksenli” bir politika ile sürdürüyor saldırıyı. Bu tavır, demokratik toplumun baş düşmanı. Öyle ki, farklı hayat tarzlarını giderek silme, sürekli bir çaba görünümünde.

Böyle bir ortamda, yerel yönetimler, bu gidişin sınırlarını ortaya koyabilmeli idi. Yani yerel seçimler, merkezi otoritenin kendisine çeki düzen verme vesilesini oluşturmalı idi ; bir tür fren ve denge işlevi, kapısını sürekli çaldığımız AB devletlerinde olduğu gibi.

Ne var ki, mevcut yapı ve zihniyet bağlamında tam tersi oluyor. O nedenle, Mart ayı, Türkiye’de adem-i merkeziyet yapılanma yönünde bir tartışma vesilesi olarak kabul edilmeli. Çevreyi, merkezin siyasal güdümünden, palyatif birtakım rötuşlarla değil, ancak köklü düzeltimlerin çıkarabileceği ortaya konmalı; hem de taşlara karşı bilgi ve fikirle…

Yoruma kapalı.