TEŞHİR VE VAAT: UNUTTURMA, AMA UMUT VER!

TEŞHİR VE VAAT: UNUTTURMA, AMA UMUT VER!

24 Haziran dönemeci, 16 Nisan kırılması dikkate alınmadan anlaşılamaz.  “Cumhur ittifakı” yanlıları için milat,  15 Temmuz olsa da, unutulmaması gereken şu: 15 Temmuz’a giden yolda Anayasa ihlalinin payı açık; buna karşılık, 16 Nisan, 15 Temmuz’un ürünü olmakla birlikte, ikisi arasında neden-sonuç ilişkisi yok.

Tam tersine; açık çelişki veya ikiyüzlülük, OHAL neden ve sonucuna ilişkin. Darbe girişimi ile bozulan anayasal düzeni yeniden tesis, OHAL gerekçesi olduğu halde, 16 Nisan’da kaldırılan, 140 yıllık kazanımlarla birlikte anayasal düzenin kendisi oldu.

16 Nisan anayasa halkoylaması, daha çok bir parti ve kişi oylaması olmuştu. 24 Haziran seçimleri, kişiler ve partiler arasında tercih olacaksa da, “16 Nisan metni”ni teyit veya  ret anlamını taşıyacak.

Bu nedenle, hukuk ve demokrasi yanlıları, şu çifte görev karşısında: nereden gelindiğini sürekli teşhir ve 24 Haziran sonrası için vaat.

 

TEŞHİR GÖREVİ: ÜÇLÜ TEŞHİR

1) 16 Nisana giden yol: Anayasa değişikliği, -gerekmediği halde- OHAL ortam ve koşullarında, madde 175’e aykırı usulle ve “evet”-“hayır” tanıtımı eşit olmayan halkoylaması kampanyasında yapıldı.

2) 16 Nisan metninin içeriği: 6771 sayılı Kanun ile yapılan anayasa değişikliği( kısaca “16 Nisan metni”), başlıca olarak;

-Parlamenter rejimi kaldırıyor; ama yerine başkanlık rejimini getirmiyor.

-Bütün yürütme yetkilerini sorumsuz Cumhurbaşkanı (CB) uhdesinde topluyor.

-CB’ye beş ayrı tür Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) çıkarma yetkisi yeriyor.

-Yasama yetkilerinin önemli bir kısmını CB’ye aktarıyor. Dahası, parti başkanlığı yolunu açtığı için yasama çoğunluğunu da CB güdümüne sokuyor.

-Yargı teşkilatı bütünü üzerinde tam yetkili Hakimler ve Savcılar Kurulu, doğrudan veya TBMM’de çoğunluğu yoluyla CB tarafından biçimlendiriliyor.

-Anayasal denge ve denetim düzeneklerini kaldırıyor.

-Görev+yetki+sorumluluk ilkesini kaldırıyor.

(…)

3) 24 Haziran yolu:  Anayasal düzlemde başlıca üçlü aykırılık ile sakat:

-Uyum mevzuatı,

-Dar zaman dilimine sıkıştırılmış seçim dönemi,

-Eşit olmayan kampanya.

-Uyum kanunları: 6771 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun Geçici md.21/A’ya göre,

Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bu değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapar”.

“Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci yasama dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 3/11/2019 tarihinde yapılır.”

Anayasa’nın bu amir hükmüne rağmen “fazla erken seçim” kararı, -daha önce yazdığım gibi- şu üçlü Anayasa’ya aykırılık sorununu gündeme çıkardı: uyum düzenlemelerinin yapılmaması, ihmal yoluyla aykırılık oluşturduğu gibi, erken seçim önündeki başlıca anayasal engeldi; bu aykırılığı gidermek için kullanılan KHK yolu da Anayasa’ya aykırı.

Buradaki bir çelişki de, 16 Nisan değişikliğinin gerekli kıldığı mevzuat uyumunun, aynı değişiklikle kaldırılan KHK ile yapılması.

Dar zaman dilimine sıkıştırılmış seçim: İlk kez yapılmakta olan çifte seçim, Anayasa md. 67 ve İHAS 1 no. Ek Protokol md.3 gerekleri doğrultusunda düzenlenebilecek mi? Üstelik, 298 sayılı yasada yapılan dayatma değişiklik de seçim güvenliğini zedelemekte.

Eşit olmayan kampanya: CB adaylarından biri hapiste, diğeri ise devletin bütün olanaklarını seferberlik kampanyada. Basın-yayın kuruluşları ise, 16 Nisan metni propagandasını, anayasal gerçekleri çarpıtarak sürdürüyor.

Dar zaman dilimine sıkıştırılmış seçim ve eşit olmayan kampanyası, “serbest ve eşit oy” ilkelerini zedeleyici.

 

UMUT DA, ÜÇLÜ VAAT İLE VERİLMELİ

Kim verecek umudu? Demokrasi hedefinde açık ve örtülü  işbirliği yapan siyasal parti ve adayları, vaatlerde bulunurken teşhir gereğini gözardı etmemeli. Slogan, ‘unutturma, ama umut ver’! olmalı. Umut söylemi, aşamalı olarak şu üçlüde örülebilir:

-Geçiş dönemi,

-Kazanımları sahiplenme,

-Hukuk devleti ve toplumu.

Geçiş dönemi: 24 Haziran sonrası, bir geçiş dönemi olarak görülmeli. Bu dönemde, Anayasa, elden geldiğince “insan haklarına dayanan demokratik hukuk devleti” ışığında yorumlanarak uygulanmalı. Mesela,  Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, erkler ayrılı ışığında ya hiç kullanılmamalı ya da istisnai olarak. Bunda TBMM lehine olan hükümler öne çıkarılmalı: “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. TBMM’nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir”.

Kazanımları sahiplenme: geçmişi toptan karalama eğilimine kapılmaksızın, anayasal ve siyasal kazanımlar sürekli dillendirilmeli ve sahiplenilmeli. Kuşkusuz bunlara, insan hakları alanındaki ulusal ve uluslararası kazanımlar dahil.

Anayasal çerçeve: Hukuka dönüşün, 15 Nisan metni ile mümkün olmadığı unutulmamalı. Bu nedenle, hukuk devleti ve hukuk toplumuna giden yolda, anayasal çerçeveyi kamuoyuna sunma cesaretinde gecikilmemeli. (BirGün, 17 mayıs 2018)

Yoruma kapalı.