“ Türkiye/Yurttaşı/ Cumhuriyeti ”

- Devamı için tıklayınız -

Başlıktaki üçlü, “ülke, insan topluluğu ve siyasal örgütlenme”dir: Türkiye (ülke)’de yaşayan insan topluluğu (yurttaşlar), Türkiye Devleti/Cumhuriyeti’ni kurdu.

‘TÜRKİYE DEVLETİ BİR CUMHURİYETTİR’

Her üçünün ilk maddesinde yapılan bu tanım, “değişmez” özelliği ile Cumhuriyet Anayasalarının ortak paydasıdır (1924 Any., m.103; 1961 Any., m.9; 1982 Any., m.4).

Türkiye ülkesinde yaşayan insan topluluğu, “Türkiye halkı” olarak nitelendi (1924 Any., m.88). Bireysel kullanıma, “yurttaş” veya M. Kemal’in deyişiyle “Türkiyeli” sözcükleri denk düşer. Bunun devlet adıyla ifadesi, Türkiye yurttaşı veya Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır. Ne var ki, “Türk” sıfatı ile sınırlı yurttaşlık tanımı, 1924 Anayasası’nın en belirgin çelişkisi.

Gerçekten, ülke ve devlet adı yanısıra anayasal kurumlar, değişmez madde ışığında yazılmış: “Türkiye Devleti” (m.2), “Türkiye Büyük Millet Meclisi” (m. 3, 9, 24, 27, 50, 54, 67, 82), “Türkiye Reisicumhuru”(m.31). Buna karşılık, “Türk Cumhuriyeti” (m.37) ve “Türk Devleti” (m.38) de geçiyor.

1961 Anayasası, 1924’ün ilerisine geçerek, özgürlükler ve demokrasi güvencesi olarak hukuk devletini kurdu. Ülke ve devlet ile anayasal kurumlar, 1924’te olduğu gibi, kapsayıcı kavramlarla ifade edildi. Ne var ki, insan topluluğu, daraltıcı bir tanıma indirgendi: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”(m.54).

1982’ye gelince; özgürlükler ve demokrasi bağlamında 1961’e bir tepki Anayasası. Buna karşılık, ülke ve devlet adıyla ilgili kavramlarda, kapsayıcı özellik devam ediyor; hatta bu çerçevede, değiştirilmez hükümler alanı genişletiliyor. Vatandaşlık tanımı da, 1961’le aynı.

Sonuç: her üç Anayasa’da ortak ikili şu: ülke adı, Türkiye; devlet adı, Türkiye devleti/Türkiye Cumhuriyeti. Fakat, insan topluluğunun tanımında, ayrışma var. Oysa bu, ilk iki kavramın doğal uzantısı olarak, “Türkiye halkı/Türkiye yurttaşı/Türkiyeli” şeklinde ifade edilebilir.

‘TÜRKİYELİLİK PARANOYASI’

S.Y. Cebeci adlı bir gazeteci, “Bunlara Türkiyeli demek, Türkiyeli yılanlara, kurbağalara ve çakallara haksızlık oluyor.” diyordu. İnsanı soya göre tanımlayan ırkçı bakış açısı, bize özgü değil; ama hayvanın ülkeselliğini savunan bu görüş, herhalde bir ilk olsa gerek: Türkiyeli kurtlar, Kamerunlu filler, Sibiryalı ayılar gibi… Neyse ki, “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu”, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca aklandı. Böylece, dünyalı hayvanlar, ülke sınırlarından azat edildi. Türkiyeli insanlar da, ülkeleriyle tanışmaya başladı…

‘Solcu’ anayasa!’ başlıklı yazısıyla, DİSK adına hazırlanan “Anayasa Raporu”nu eleştirirken, T. Akyol (Milliyet, 03/06), “Türkiyelilik” üzerinden vurmaya çalışıyor: “1924 Anayasası’nda Atatürk hep Türkiye devleti, Türkiye ahalisi, Türkiye Cumhuriyeti dedi, Türk devleti demedi, Türk halkı demedi.” şeklinde sözlerle “anayasa profesörüne yakışmayacak maddi hatalara düştüğümü söylüyor. Ve ekliyor: “1924 Anayasası’nın 8 yerinde ‘Türk’, bir yerinde ‘Türk Cumhuriyeti’, bir yerinde ‘Türk devleti’ deniliyordu.”

Türk-İslam sentezi zihniyetinin sindiği 1982 Anayasası’nda, mebzul miktarda “Türk” sıfatı var. Ben Anayasa profesörü olarak sayısını bilmiyorum. Belki yine onu da sayma mahareti Sayın Akyol’a kısmet olur. Peki ne değişir? 8 yerine, 18 veya 28 yerinde “Türk” denmiş olsa da, Devlet veya ülke adı, soya indirgenebilir mi? Nitekim, 1970’lerde palazlanan sentezci zihniyet bile bunu başaramadı.

‘DOĞRU, İDEOLOJİK ANAYASA!’

“Özel girişimi hırsız sayan eski kafanın hazin bir tortusudur bu!” demiş Sayın Akyol, düşünsel ve iktisadi özgürlüğe ilişkin görüşlerden yola çıkarak. Böylece, Uzmanlar Kurulu üyelerinin kafa yapısını da keşfedivermiş. Raporda sınırsız düşünce ve örgütlenme özgürlüğünden söz edilmediği halde böyle göstermek bir yana; keşke, iktisadi faaliyetin düzenlenmediği ve denetlenmediği bir AB üyesi devletini örnek gösterseydi de, biz de cehaletimizi giderebilseydik.

Gerçi, Anayasa Temel İlkeler Raporu’nda yer alan iktisadi ve sosyal yaşama ilişkin ilkelerin önemini ve gerekliliğini vurgulayan Yakup Kepenek’in yazısı (Cumhuriyet, 08/06), mesnetsiz eleştirilere yanıt şeklinde de okunabilir. Yine de ihtiyatlı olmakta yarar var: iktisadi verilere ilişkin hata yapan iktisat profesörü olarak ilan edilebilir… (Mesela, Sayın Akyol, Bülent Tanör için de “Kemalist” diyor yazılarında. Oysa, Kemalizme günümüzde yüklenen otoriter anlam ışığında, bu sıfat, Tanör için büyük bir haksızlık…)

Doğru, ideolojik bir metin yazdık: “Özgürlükçü-Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa İçin”. Bu anlamda metne kuşkusuz “insan hakları ideolojisi” hâkim…

Yoruma kapalı.