ÇEVRE VE İNSAN HAKLARI
(VALİDEBAĞ SAVUNMASI)
Konuyu kısaca dört başlık altında ele alacağım:
-Çevre hakkının insan hakları genel kuramına katkısı,
-1982 Anayasası çerçevesi: Devlet/birey/çevre
-Çevresel konular: anayasal dayanak ve araçlar,
-Devlet ve yurttaşlar: haklar/ödevler ve yükümlülükler.
I.- ÇEVRE HAKKININ İNSAN HAKLARI GENEL KURAMINA KATKISI
Bilindiği gibi yaşam hakkı, insan haklarının sert çekirdeğini oluşturur. Çevre hakkı, sadece insanların değil, hayvan ve bitkilerin ( fauna ve flora ) de yaşam hakkını kapsamına aldığı için, sert çekirdekle bağlantı kurulması gereken bir haktır. Bu bakımdan, çevre hakkı (çevresel haklar), insan hakları genel kuramını etkileyen, zenginleştiren, hatta dönüşüme uğratan bir hak niteliği taşımaktadır.
Çevre koruması ve çevresel değerler, 20. yyıl sona ererken Anayasaların içeriği üzerinde kayda değer etkiler yaratmaya başladı. 1997 Polonya Anayasası örnek olarak belirtilebilir: Çevre koruması, hak ve özgürlükleri sınırlama nedeni olarak Anayasa’da yer aldı.
21. yyıl başında Anayasalar, Afrika, Asya, Amerika ve Avrupa olmak üzere bütün kıtalarda çevresel konuları, -çevresel yaptırımları ve eğitim hakkını kapsamına alacak genişlikte- çok yönlü ve somut hükümlerle düzenler hale gelmiş buluyor. Önce, devlet ve iktidarı, sonra hak ve özgürlükleri düzenleme konusu yapan Anayasalarda, yeryüzü parçası olarak artık “ülke” daha görünür bir biçimde yer almakla, adeta, ülkenin anayasallaşması veya tersine anayasanın ülkeselleşmesi sürecine tanık olmaktayız. Yeni anayasa süreçleri için, anayasa konularının varlık sıralamasına göre yer değiştirmesi tasarlanmalıdır. (Unutmamak gerekir ki, insan, doğa sayesinde var; devlet de insan sayesinde; insan ve devlet, varlığını çevre ve doğaya borçlu). Bu nedenle, varlık sıralaması, Anayasa’nın üç ana konusunu da ortaya koymakta. Şöyle;
-önce, ülke,
-sonra, insan,
-en sonunda, devlet.
Bu varlık sıralaması, devlete, çevre ve insana karşı, insana ise çevreye karşı sorumluluk ve ödevler yüklemektedir.
II.- 1982 ANAYASASI ÇERÇEVESİ: DEVLET/BİREY/ÇEVRE
Çevre hakkı: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” (md.56/1).
Çerçeveyi belirleyen üç maddeyi hatırlatmakla yetineceğim: 11, 138 ve 56.
1) Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” (md.11). (Üsküdar Belediyesi de, Anayasa ile bağlıdır).
2) Mahkemelerin bağımsızlığı : “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” (md.138). (Bu yükümlülük, Üsküdar Belediyesi için de geçerlidir).
3) Çevrenin korunması: Çevre kirlenmesini önlemek, çevre sağlığını korumak ve çevreyi geliştirmek, Devletin ve vatandaşların ödevidir (md.56). Önlemek, korumak ve geliştirmek; devlet için bir yükümlülük, birey için hem bir hak, hem de ödevdir. ( Yükümlülük, Üsküdar belediyesi için de geçerlidir.)
III.- ANAYASAL DÜZENLEME ALANLARI VE ARAÇLARI
1) Hangi konu ve alanlar? Çevresel haklar (kentli olma hakkı dahil), dayanağını birçok Anayasa maddesinde bulur:
-Sağlıklı ve düzenli kentleşmek (md.23),
-Kıyılardan yararlanma ve kıyıları koruma (md.43),
-Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması (md. 56),
-Şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama (md.57),
-Tarih, kültür ve tabiat varlıklarını korumak (md.63),
-Doğal zenginlikler ve kaynakların korunması (md.168),
-Ormanların korunması ve geliştirilmesi (md.169),
-Orman köylüsünün korunması (md.170).
Bu maddelerin öncelikli muhatabı Devlettir: Anayasa’nın düzenlediği bu alanlar, hem ilgili maddeler hem de 56. Madde gereği, önleme, düzenleme, planlama, koruma, örgütleme ve geliştirme şeklinde, “devletin yükümlülüğü” nü öngörmektedir. Devlet organlarının bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri Anayasa ihlalidir; anayasal hak ve ödevlerini yerine getirmeye çaba gösteren yurttaşlara kolluk güçleri ile müdahale etmeleri ise, konusu suç teşkil eden kanunsuz emirdir (Anayasa, md.137).
2) Hangi araçlar? Yurttaşlar açısından; anayasal düzenleme konularına ilişkin bilgilenme, izleme, katılım, karşı çıkma ve gerekli başvuru yollarına başvurma, hem ödev hem de haktır.
“Anayasal araçlar”, bunların dayanaklarını sunmaktadır:
-Bilgilenme hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü (md.25, 26),
-Toplanma, gösteri ve örgütlenme özgürlükleri (md.34, 33),
-Hak arama özgürlüğü (md.36).
IV.-DEVLET VE YURTTAŞLAR: YÜKÜMLÜLÜK VE HAK DİYALEKTİĞİNİN ANLAMI
Madde 56’nın gerekleri, Anayasa’nın değinilen maddelerinin etkili bir biçimde kullanılmasıyla yerine getirilebilir ancak. (Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve onların devlet organları için doğurduğu yükümlülük ve yurttaşlar için öngördüğü hakları da unutmamak gerekir; burada, Anayasa içi olanakların önemine dikkat çekmekle yetiniyorum).
Tarihi, kültürel ve doğal değerler olarak çevresel hakların gerçekleşmesi, devlet tarafında, “yükümlülük, görev ve sorumluluk” ; yurttaş tarafında ise, “hak ve ödev” gereklerinin yerine getirilmesi ölçüsünde mümkündür.
1) Siyasal toplum (devlet) tarafında muhataplar (artan sorumluluk halkalarına göre);
-Bütün yöneticiler,
-Seçimle gelen yöneticiler,
-Hukuk diplomasına sahip olan ve Baro’ya kayıtlı yöneticiler.
2) Sivil toplum (yurttaş) tarafında muhataplar ( artan sorumluluk derecelerine göre);
-Bütün yurttaşlar (bireyler), burada bulunan Validebağ gönüllüleri,
-Avukatlar (savunma hakkı özneleri ) olarak sizler,
-Uzmanlar: bu konuda çalışan kişiler ve öğretim üyeleri (bilim ve eleştiri özgürlüğü).
3) Validebağ savunması açısından konunun anlamı:
a.- Anayasa madde 36 çerçevesinde hak arama özgürlüğü;
-meşru araçla,
-toplu olarak,
-meşru amaç için kullanılıyor.
b.- Meşru amaç; yaşam mekanları ve bileşenlerinin korunmasıdır:
-İnsan,
-Hayvan (fauna),
-Bitki (flora).
c.- Eylemli toplu hak kullanımı: burada yapılan, Anayasa madde 56 gerekleri doğrultusunda, görev + sorumluluk destekli eylemli bir toplu hak kullanımıdır.
Bu duyarlılık halkalarını genişletmek, sadece bizlerin nitelikli bir ülkede yaşama hakkının bir gereği değildir; aynı zamanda gelecek kuşaklar için onurlu bir ödevdir (İ. Ö. Kaboğlu)