XXI. YÜZYIL BAŞINDA İNSAN HAKLARI HARİTASI

XXI. YÜZYIL BAŞINDA İNSAN HAKLARI HARİTASI

GİRİŞ:

İNSAN HAKLARININ EVRENSELLİĞİ ÜZERİNE

Çağdaş insan hakları anlayışı, doğal hukuk temelinde evrensellik fikrine dayanır. İnsanın doğuştan getirdiği temel değerlerdir insan hakları. Özgürlük ve haklara ilişkin ilk sistematik belgeler olarak Amerikan ve Fransız Bildirgeleri üzerinde doğal hukukun etkisi hakimdir (XVIII. yüzyıl). Fakat, evrensel insan haklan anlayışının pozitif hukuka yansıması ulusal Ölçekle sınırlıdır (XIX. yüzyıl).

İnsan haklarını, toplumsal koşullar ve sınıfsal ilişkilerle açıklayan sosyalist yaklaşım da evrensellik savı ile ortaya çıktığı halde (XIX. yüzyıl), pozitif hukuka yansıması ulusaldır.

Liberal ve sosyalist Öğreti olarak iki büyük siyasal akımın damgasını taşıyan söz konusu iki insan hakları kuşağı, XX. yüzyılın ortasında, evrensellikte buluşuyorlar. Bu buluşma, bir insan insansı hakların belgeleriyle ilân edilme ve belgelerde düzenlenme bakımından, yani hukuken gerçekleşiyor.

Ne var ki ilân etme (proclamation) yönünden evrensel olan insan haklarına yönelik mekanizmalar ya da güvence bakımından XX. yüzyılın ikinci yarısında uluslararası özelliğe dönüşüyor, hatta ulusal-üstülüğe indirgeniyorlar: BM İkiz Paktlar ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve İnsan Hakları Amerikan Sözleşmesi buna örnek gösterilebilir.

Buna karşılık XX. yüzyılın ikinci yarısında gündeme gelen haklar metinsel kaynağını, insan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü’nden almaktadır. Bilindiği üzere çevre barış ve gelişme haklarına ilişkin belgeler Birleşmiş organlarınca hazırlanıp ilan edildi.

Bu haklar ilk iki kuşağın oluşmasında ve uygulamaya konmasında rol oynayan siyasal renkten uzaktırlar. Bu özellik, sadece ilan ediliş tarzından değil, kendi aşkın ve evrensel özelliklerinden de kaynaklanmaktadır.

Kısacası siyasal renk taşıyan XVIII. ve XIX. yüzyıl özgürlük ve hakları, XX yüzyılda evrensellik adına birleşirken; gerçekleşen, , evrenselliklerinin kanıtlanmasından çok, yeni bir kategorinin ortaya çıkmasına zemin ve çerçeve oluşturmuş olmalarıdır.

XXI yüzyıl, “evrensellik yüzyılı” olabilir mi? (Başka bir anlatımla “barış ve gelişme” nin hak olarak temellendirilmesiyle, evrensellik düşüncesi uygulamaya geçirilebilir mi?) Bu soruların yanıtı, şu iki başlıkta aranacak:

Yarım yüzyılı aşan evrensellik söylemi ışığında uluslararası insan hakları hukuku (UAİHH) nasıl yorumlanabilir?

Ulusal-üstü insan hakları hukuk(lar)u hangi haklar bakımından, hangi mekânda ve ne derecede geçerlidir? (II).

I. ULUSLARARASI İNSAN HAKLARI HUKUKU: Gelişimi ve çelişkileri

İnsan haklarında evrenselliğin ortaya çıkışı, ulusaldan sıçrama yoluyla olmuştur. Ulusaldan evrensele geçiş, insan haklarının gelişmeci özelliği sonucu formüle edilen iki kuşak özgürlük ve hakkın büyük buluşmasını ifade etmektedir. Bu buluşma, eşitlik ve özgürlük denklemi olarak da nitelenebilir. Ancak, uluslararası insan hakları hukuku, yarım yüzyılı aşkın gelişim sürecine karşın çelişkileri aşamamıştır.

A) Gelişimi

Uluslararası insan hakları hukuku nedir? Bireylere ayrımsız haklar ve olanaklar tanıyan, insanın özgürlüğünü ve onurunu güvenceleyen ve kurumsal güvencelerden yararlandıran uluslararası hukuk kuralları bütünüdür1.

Uluslararası insan haklan hukuku, klâsik uluslararası hukukun iç çelişkisini aşmıştır. Neydi bu çelişki? İnsanın korunması, Devletler tarafından ve Devletler için yapılan bir devletlerarası hukukla sağlanıyordu sadece. Böylece, uluslararası insan hakları hukuku, uluslararası hukuk genel problematiğinden, yani devletlerarası ilişkiler sorunsalından çıkıyor2.

Uluslararası insan haklan hukuku, ideolojik bir hukuktur ve

GÜVENLİK

İNSAN HAKLARI

uluslararası genel hukuk üzerinde sonuçlar yaratmıştır.

İdeolojik olmasının anlamı nedir? Bir kez, insanın yararı göz önüne alınarak kurulmuş bir hukuktur. Sonra, hukukun birliği (ünite) ve zaman-ötesi (intemporal) özelliği söz konusudur3.

İnsan için kurulan bir hukuktur; zira, bütün insanların eşitliği postülasma dayanır. Gerçekten, uluslararası insan hakları hukuku, ilk ilkesi uluslararası eşitlik olan bütün insanlık için ortak bir ideoloji ifade eder. İnsan, siyasal statüsünden bağımsız olarak, ırkı, cinsiyeti, dini, dili ve kanaati ne olursa olsun, her yerde özdeştir4.

Sonra bütün insanlar, aynı onur (dignite, haysiyet) temelinde eşittirler5.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne gelince; “doğa “ya ilişkin bütün biçimsel referanstan arınmış olarak yazıldığı halde, Başlangıç kısmında, beşeri ailenin birliğini doğrular ve birinci maddede, “bütün insanların özgür doğduklarını, haysiyet ve haklar bakımından eşit olduklarını” ilân eder.

Daha sonraki başlıca uluslararası belgeler de, insan kişiliğinin evrensel kimliğine (özdeşliğine) gönderme yaparlar. Şu halde, uluslararası insan hakları hukukun birliği ve zaman-ötesi ilkesini belirler6. Hukukun birliği ve zaman-ötesi özelliği, şu olgudan kaynaklanır:

“insan, her yerde aynı olduğu için, her çağda ve her yerde insan için aynı kurallar geçerlidir”.

Bu belirleme, insan haklarının sürekliliğini ifade eder. Uluslar arası (veya ulusal) belgeler, inşan haklarını yaratmaz, fakat onları tanır. Bunu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin şu ifadelerle başlayan Başlangıç kısmı teyid ediyor:

“insanlık ailesinin bütün üyelerinin doğuştan sahip oldukları insanlık onurunu ve eşit ve vazgeçilmez haklarını tanımak, yeryüzündeki özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğundan,…”.

ilân edilen hakların içeriğine ilişkin sonuçlara gelince; Locke ve Rousseau tarafından tanımlanan ideolojinin etkisi altında (Amerikan ve Fransız Bildirgeleri gibi) “toplumdan önce gelen ve beşerî varlığa ilişkin hakları saptar.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi tarafından herkese, her yerde ve her dönemde temel hakların asgarî içeriğinin tanınması, yeni bir ortak uluslararası hukukun temelini atar; bu anlamda, uluslararası insan haklan hukuku, bütün uygarlıklar ve bütün dinlerde ortak temeller oluşturan değerleri ifade ettiğini öne sürer7.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insan haklarının uluslararasılaştırma sürecinin kaynağında yer alır.

GÜVENLİK

B) Zaafı (veya çelişkileri)

Uluslararası insan hakları hukukunun, devletler umumî hukuku (uluslararası genel hukuk) üzerindeki sonuçlarına gelince;

İnsan haklarının korunmasının uluslararası hukuk düzenine girişi, klâsik uluslararası hukukun üzerine inşa edildiği iki mekân kuramının inkârını gerekli kılar.

Bir kez, uluslararası insan haklan hukukunun ortaya çıkışı, Devletlerin iç politikası ile dış politikası arasındaki birliğin (ünite) tanınmasından ileri gelir8. Belirtmek gerekir ki, insan hakları sorununu uluslararasılaştıran Birleşmiş Milletler Şartı (26 Haziran 1945J, İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi’nin habercisidir.

Birleşmiş Milletler Şartı, bir yandan, barış ve uluslararası güvenlik; öte yandan, ekonomik ve sosyal refahın -iyiliğin- en iyi koşulları ve insan haklarına saygı arasında karşılıklı bağımlılık temel kuralına dayanır. İnsan haklarının uluslararası korunması böylece, Birleşmiş Milletlerin başlıca organlarına düşen öncelikli Ödevlerdendir: Genel Asamble, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Vesayet Konseyi.

Birleşmiş Milletler Şartı’nın 55. maddesi, “insan haklarına evrensel ve gerçek saygı” için genel bir işbirliği yükümlülüğü öngörmektedir. Bununla birlikte, BM Şartı’ndaki boşlukları da gözardı etmemek gerekir.

İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi’nin içeriği bakımından; İHEB Başlangıcı insan haklarının tanınmasının “dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli”ni oluşturduğu fikrini geliştiriyor. 28. maddesi ise, hak ve özgürlüklerin tam olarak gerçekleşebileceği bir uluslararası düzen gerekliliğini teyid ediyor.

İnsan hakları, uluslararası çevrenin bir boyutu haline gelmiş ise de, uluslararası ilişkiler üzerinde gerçek bir etki icra etmez. Prof. P. H. Imbert’e göre; Devletler tarafından “kullanılan” insan hakları, insan onurunu korumaktan çok, başka amaçlar izleyen politikaların hizmetindeki araçlardır9.

İnsan haklarının korunmasının uluslararası hukukî düzene geçişiyle uluslararası hukuk, ortak ve devletlere üstün değerler adına devlet-altı çıkarları (ulusal otorite altında yaşayan bireylerin çıkarlarını) korumakla yükümlü bir devlet-üstü hukuka doğru evrim geçiriyor. Bu evrimin, uzun dönemde, G. Scelle’in “hukukî monizm” görüşü ile sonuçlanması muhtemeldir:  insan, aynı zamanda uluslararası hukukun ve ulusal hukukun öznesidir: bu durumda uluslararası hukuk, artık bir devletler toplumunun hukuku olarak değil, fakat evrensel insancıl toplumun hukuku olarak tanımlanabilecek ve şu iki temel tarafı kapsamına alacaktı: bir yandan, devletin farklı üniteleri içerisinde insanın temel statüsü; öte yandan, devletlerarası ilişkiler hukuku10.

Uluslararası insan haklan hukukunun “pozitif özelliği, şu temel çelişkiyi yansıtmaktadır: çok farklı esinli iki normatif bütünün, yani uluslararası insan hakları hukukunun ve devletlerarası ilişkiler uluslararası hukukunun, uluslararası genel hukuk içinde birlikte varlığı, insan haklarının uluslararası formülasyonu ile insan haklarının uluslararası güvencesi arasındaki temel çelişkiyi ortaya çıkarıyor11.

Gerçekten, uluslararası insan hakları hukukunun saygınlık sorunu, hak ve özgürlüklerin ilan edilmesiyle güvenceleri arasındaki açıklıktan kaynaklanıyor; ayrışma, ilân bolluğu ile güvence azlığı arasındadır. Bu durum,pozitif hukuk düzenine yansıyor. Uluslararası toplumun kendi yapısına içkin (inherente) engeller, insan haklarının uluslararası evrimini frenlemektedir. Bu nedenle, Prof. Sudre’e göre, uluslararası insan haklan hukuku, halen operasyonel bir hukuk olmaktan çok virtüel bir hukuktur12.

IL EVRENSELLİKTEN ULUSAL-ÜSTÜLÜĞE: İLÂNDAN GÜVENCEYE

İnsan haklarının evrenselliği, uluslararası korumanın birinci düzeyinde kaldığı için (en gevşek), bildirgeden daha güçlü metinler yürürlüğe konmuştur. Şart, pakt ve sözleşmeler yoluyla ikinci düzey koruma aşamasını yansıtan belgeler, evrensellikten çok uluslararası nitelik taşımakta ve sadece onları onaylayan devletler açısından geçerli bulunmaktadır. İkiz Paktlar, bu konuda temel iki insan hakları enstrümanıdır: BM Kişi Özgürlükleri (civil rights) ve Siyasal Haklar Uluslararası Paktı ile İktisadî, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Paktı13. Bunlar, “uluslararası insan hakları kodu” olarak da adlandırılırlar.

A) Ters orantı…

Fakat uluslararası alanda üçüncü düzey olarak nitelendirdiğimiz mahkeme yoluyla koruma, sadece bölgesel ölçekte mevcuttur. Sırasıyla dört kıtanın durumu şudur:

Avrupa: 1950’de imzaladığı 1953’te yürürlüğe koyduğu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile, en eski ve en güçlü koruma sistemine sahiptir.

Amerika: İnsan Haklarına İlişkin Amerikan Sözleşmesi 1969’da imzalanmış ve 1978’de yürürlüğe girmiştir. ABD ve Kanada, Sözleşme sistemine henüz dahil olmamıştır14. Komisyon ve Mahkeme sistemine göre işleyen bir mekanizmadır.

Afrika: Afrika kıtasında 1981 ‘de imzalanan ve 1986’da yürürlüğe giren İnsan ve Halklar Hakları Afrika Şartı, koruma kurumu olarak sadece Komisyon öngörmektedir. 1998’de kabul edilen Protokol, Afrika İnsan ve Halklar Hakları Mahkemesi’ni kurmayı öngörmektedir. Ancak, henüz kurulamamıştır15.

Asya kıtasına gelince; kıta ölçeğinde henüz bir insan hakları belgesi bile ortaya çıkmış değildir16.

Bilindiği gibi İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, ilke olarak yalnızca birinci kuşak hak ve özgürlüklerle sınırlı bulunuyor. Sosyal hakları düzenleme konusu yapan Avrupa Sosyal Şartı ise, daha gevşek bir koruma derecesine sahip bulunuyor17.

Amerikan Sözleşmesi de, ilke olarak, I. kuşak (yani klâsik) güvenlik ve özgürlükleri düzenleme konusu yapıyor18.

Afrika Şartı ise, en kapsayıcı hak ve özgürlükler listesini içermekle birlikte, birey özgürlüklerinden çok insan ödevleri ve grup hakları üzerinde vurgu yapmaktadır.

Asya’da bir insan hakları ortak kavramından çok, ödevler üzerinde vurgu yapılmaktadır. Ortak insan haklan belgesi ortaya konamaması ise, siyasal ve kültürel nedenlere bağlanabilir19.

Genel olarak bakıldığında, şu gözlem yapılabilir:

I. başlıkta belirtilen, ilân etme ile güvence altına alma arasındaki mesafe, ulusal-üstü insan hakları hukuku bakımından, hem tanınan haklar kataloğu, hem de geçerli oldukları coğrafi mekân açısından ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, tanınan haklar alanı ile güvence mekanizmaları arasında doğru bir orantı bulunmamaktadır20.

Sadece haklar tanıyan bildirgeler, gerek kapsamına aldığı haklar ve gerekse onları kabul eden devletler açısından, bir yaygınlık gözlenmektedir. Ancak denetim mekanizmalarını da içeren uluslararası belgeler için, hem tanınan haklar ve özgürlüklerde daralma, hem de onaylayan devlet sayısında azalma söz konusu. Yaptırımı da içeren uluslararası insan hakları belgeleri ise, Avrupa ve Amerika’da, yani iki kıtada ve ilke olarak I. kuşak haklarla sınırlı kalmaktadır. Kıtalar ölçeğinde Avrupa en İleride, Amerika ikinci sırada; Afrika ise, haklarla birlikte ödevleride vurguluyor. Ancak, denetim mekanizması sadece Komisyon’la sınırlı olup, henüz mahkeme kurulabilmiş değil. Asya’da ise, şimdilik hiçbiri yok.

B) Geçiş bölgesinde olmanın üstünlükleri ve olumsuzlukları

Türkiye’nin durumu; insan hakları bakımından en çokla en az, en ileri olan ile en geride kalan kıtalar arasında yer alıyor oluşudur. Bu, onun hem avantaj ve zaafını oluşturmakta; hem de, her ikisi birlikte spesifik bir konum yaratmaktadır.

Aslında, Türkiye gibi geçiş bölgesinde bulunan bir ülkenin hem üstünlükleri, hem de sıkıntıları bulunmaktadır.

Kıtalararası değerlerle tanışma ve onları özümseme çabası, bir zenginlik olarak görülebilir. Ancak, bu özellik çelişkileri de beraberinde getirmektedir.

Türkiye, Avrupa kurumlarının içerisinde yer alıyor. Ancak Asya ile kültürel kökenleri ortak. Bölgesel açıdan, Orta-Doğu, Kafkasya ve Balkanlar arasında yer alıyor. Hem kısmen herbirine ait; ne de tamamen hiçbirine ait. Tıpkı hem Asya ve Avrupa’da olması, ne tümüyle birinde ya da ötekinde yer almaması gibi. Burada sorun, her iki kıtanın birleşme noktalarında insan haklarına ilişkin ortak değerlerin belirginleşmemiş olmasında düğümlenmektedir.

Türkiye’yi çevreleyen devletlere bakıldığında; Balkanlar kuşağı, Yunanistan dışında, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi sistemiyle son on yılda tanıştı. Kafkasya kuşağı ise, Gürcistan’ın ilk adımı atmasıyla İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi sistemiyle yeni tanışmaya başladı. Türkiye’nin güneyinde yer alan Devletler, serbest seçimleri bile tanımıyorlar. Kısacası, Kafkasya, Balkanlar ve Orta-Doğu üçgeni, daha çok “İnsan Hakları Coğrafyası” olmaya aday bir bölge olarak nitelenebilir.

Sonuç olarak, Dünya haritasında insan haklarının yeri hem sınırlı, hem de flu. Sorun, flu alanların belirgin hale gelmesiyle insan hakları alanının genişletilmesi sorunudur.

DEĞERLENDİRME

Bunun için iki sorunun yanıtı aranmalıdır:

—    İnsan haklarının evrenselleşmesi önündeki başlıca engeller nelerdir?

—  Evrensellik için hangi öncelikler öne çıkarılmalıdır? A) Evrenselleşme önündeki engeller…

İnsan haklarının temellendirilememesinin nedenleri başında, iktisadî azgelişmişlik gösterilir; sonra kültürel (hatta sosyo-kültürel) nedenler üzerinde durulur; siyasal nedenler ise, en son olarak telâffuz edilir.

Acaba bu konuda bir genelleme yapmak doğru olabilir mi?

ABD’li. Dünyanın en zengin 3 kişisinin (ABD) servetlerinin toplamı, en yoksul

1. Fırsat ve olanak eşitsizliği, yoksulluk sorununu derinleştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır. Temel gıda gereksinimlerini karşılayamayan geniş kitleler için, yani ilksel ekonomik ve sosyal haklardan yoksun toplumsal katmanlar (couches sociales) için, öteki hak ve özgürlüklerin ve genel olarak insan haklarının anlamı ne olabilir sorusu hep günceldir21.

Gerçekten, dünyada 800 milyon aç insanın varlığı, “gıda hakkı”nın önemini gündeme getirmektedir22.

2000 yılında 38 milyon kişi açlıktan veya açlıktan kaynaklanan hastalıklardan öldü.

1993’te Viyana İnsan Hakları Dünya Konferansı sırasında Dünya Devletleri iktisadî, sosyal ve kültürel hakları 1948 Bildirgesi’ndeki haklar için tamamlayıcı, onlarla eşdeğer ve evrensel nitelikte haklar olarak ilân etmişlerdir. Bu yeni haklar arasında, -ABD dışında bütün Devletlerce kabul edilen “gıda hakkı” ilk sırada yer almaktadır23.

2.  Kültürel değerler de etkilidir. İnsan haklarından çok insan ödevlerine vurgu yapılması, grup hakları geleneğinin sürdürülmesi ve kültürel değerleri dışa karşı koruma, kültürel nedenlerin başında gelir. Eğitimsizlik ve insan hakları bilincinin oluşmamış olması da, olumsuz bir etmen olarak belirtilmelidir.

3.  Siyasal nedenlere gelince; siyasal iktidarın seçimler sonucu el değiştirmediği rejimlerde insan haklarına saygının sağlanamayışının etkeni olarak gösterilir. Ulusal ölçekte kuşkusuz bu böyledir. Ancak, ulusal-ötesi alan bakımından, çoğulcu rejim yeterli olmamaktadır. ABD’nin ve Kanada’nın İnsan Hakları Amerikan Sözleşmesi sisteminde yer almayışları, bunu göstermektedir. ABD örneğinde, siyasal gücün uluslararası alanda

“Gıda hakkı” karşısında; ABD, Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası ve kıtalar ötesi başlıca özel şirketler, 70’li ve 80’li yıllarda ‘Washington Consensus”ünü gündeme getiriyorlar: Özelleştirme, deregulation, makro-ekonomik istikrar, bütçe kısıntısı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri K. Atman ise, söz konusu kuruluşlarla Birleşmiş Milletler arasında bir “global compact” (pacte global) öneriyor (31 Ocak 1999 Davos Dünya Ekonomik Forumu). Ayrıntılı bilgi için bkz. Jean Zeigler, Schizophrenie des Nations Unies, Le monde diplomatique, Novembre 2001. Zeigler, a.g.m.

insan haklan mekanizmaları lehine değil, aleyhine kullanıldığı söylenebilir.

Çoğulcu siyasal rejimi uygulayan ülkelerde yurttaş ve yabancı ayrımı belirgindir24. Burada eşitlik kavramının göreceli algılanışına işaret etmek gerekir. Biraz önce, iktisadî dengesizliklerin sonucu olarak ortaya çıkan fırsat ve olanak eşitsizliğine değinildi. Buradaki eşitsizlik, eşitsizliğin psikolojik boyutu olarak nitelenebilir. Bunun nedeni, yurttaşı, yurttaş olmayanla insan onuru temelinde eşit görmemektir, eşit algılamamaktır.

B) İnsan hakları haritasını genişletmek için …

Bir kez, özgürlük ve eşitlik diyalektiğini iyi kurmak ve bunu insan onuru temeline dayandırmak gerekir.

Sonra, hak ve özgürlükleri, kesim kesim ve parçalı olarak değil, bir bütün olarak kavramak gerekir; yaşam hakkından çevre hakkına…

Nihayet, XIX. yüzyılda ulusal ölçekte, XX. yüzyılda ulusal-üstü ölçekte temellendirilen insan haklarını, XXI. yüzyılda evrenselleştirme yönünde yoğun bir çaba harcamak gerekir: gıda hakkı gibi yaşarkalma sorununun aşılmasından onursal eşitlik ilkesine kadar, ortak insan hakları bilinci ve kültürünü geliştirmek…

1F. Sudre, Droit international et européen des droits de l’homme, PUF, 4e éd., 1999, p. 14.

2F. Sudre, Droit International et européenp. 36.

3F. Sudre, a.g.e., s. 36; N. Valticos, “Universalité et relatvzté des droits de l’homme”, in Mélanges E. h. Pettiti, Bruylant Bruxelles, 1998, p. 741.

4Bu bakımdan insan haklarının uluslararası alanda ilânının temel kökleri, XIX. Yüzyılda ulusal ölçekte ilân edilmesiyle aynıdır.

5XVII. ve XVIII. yüzyılda gelişen doğal hukuk okulu tarafından öne sürülen görüşleri hatırlayalım.

6M. Virally, “Droits de J’homme et théorie générale du droit international”, mel. R. Cassin, Pédone 1969, P.328.

7Sudre, a.g.e., s. 38; Valticos, a.g.m., s. 741.

8Sudre, a.g.e., s. 43.

9P. H. Imbert, La protection des droits de l’homme et l’evolation du droit International

10F. Sudre, a.g.e., s. 47

11Michel Villey, Le droit et les droits de l’homme PUF, 1983 p.11 Valticos agm s 742

12Age.,S.47.

XXI. yüzyılın başında insan haklarının evrenselliğinden çok globalleşmeden, yani iktisadî ve ticarî faaliyetlerin “evrensel boyutları” kazanmasından söz ediliyor. İnsanoğlu söz konusu etkinlikleri hukukî çerçeveye almadığı sürece, “insan haklarının evrenselliği “nden değil, “eğretiliği “nden (précarité) söz edilebilir ancak. Hatta iç hukuktaki durumla bu genel eğilim arasında paralellik de kurulabilir. Meselâ Türkiye’de iktisadî özgürlüklerle diğerleri arasındaki açıklık, uluslararası alanda iktisadî özgürlükler ile diğerleri arasındaki farklılıkla karşılaştırılabilir.

13Bilindiği gibi, adı geçen Paktlar 1976 yılında yürürlüğe girmişlerdir. Türkiye ise, söz konusu Pakt’ları Ağustos 2000’de sadece imzalamış, ancak henüz onaylamamıştır.

14Bu nedenle, bir tür Güney Amerika Devletleri Sözleşmesi olarak yürürlükte bulunmaktadır.

15Protokol’ün yürürlüğe girmesi için 15 üye Devletin onayı gerektiği halde, henüz 3 Devlet onaylamıştır.

16Buna karşılık, islâm ve Arap Dünyasında kabul edilen insan hakları belgelerine işaret edilebilir: 3 Eylül 1968’de Bölgesel İnsan Haklan Arap Komisyonu kurulduktan sonra, Arap Devletleri Ligi, 15 Eylül 1994’te Kahire’de İnsan Hakları Arap Şartı’nı kabul etti, ancak henüz yürürlüğe girmiş değildir. Ayrıca, 1981’de ilân edilen İnsan Hakları Evrensel İslâm Bildirgesi’ne işaret edilebilir.

Yoruma kapalı.