“ YARGITAY’IN AÇILIMI: Düşünce suçu için şiddet ölçütü ”

- Devamı için tıklayınız -

“Halkın sosyal sınıf, ırk, din,mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır .” (TCK, m.216/1).

301’in gölgesinde kalan bu madde ile bile düşünce suçu yaratılabiliyor. Gerçekten, katıksız bir biçimde düşünce özgürlüğünü yansıtan saptama ve önerileri, çok değil bir yıl önce Yargıtay suç saydı:

“Bu Anayasal eksen karşısında; suça konu raporda Türkiye’de alt kimlik-üst kimlik ayrımı yapılmak suretiyle eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırları aşılmış, suçlama niteliği taşıyan ve kamuoyuna açıklanan rapor içeriği ile toplumsal tehlike boyutlarına ulaşmıştır.” 8. Ceza Dairesi, bu niteleme ile Ank.28. Asliye Ceza kararını -bire karşı 4 oyla- esastan bozdu (12.07.07).

Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK), bozma kararını kaldırarak aklama kararını onarken, 216’nın gerçekleşmesi için şiddet koşulunu aradı (29.04.08):

“…bu kapsamda ulusal düzenlemelerde yer alan azınlık kavramının ve buna bağlı olarak da uygulamanın değiştirilmesinin, kültürel hakların tanınması çerçevesinde ana dilde yayın hakkının genişletilmesinin önerildiği, ulusal, etnik kimlik tanımlamasından vazgeçilerek farklı bir yöntemin benimsenmesi, böylece alt kimlik-üst kimlik çatışmasına son verilerek, farklı kimlik ve kültüre sahip bireylerin kendi kimliklerini koruma ve geliştirme haklarının güvence altına alınması gerektiği ileri sürülmektedir.

…her ne kadar resmi görüşü sorgulasa ve Devletin Anayasa ile belirlenen temel görüşüyle yer yer çelişerek bu düşünceleri redde yönelmek suretiyle değiştirilmesini istese de, yasada açık bir sınırlılıkla ifade edilen farklılıkları yekdiğeri aleyhine kin ve düşmanlığa yöneltecek şekilde şiddet içermediği gibi, herhangi kişi ya da zümreye anılan farklılıklar çerçevesinde şiddet tavsiyesinde de bulunmamakta, tam tersine, ulusal anlamda birliğin önerilen bu düzenlemeler sonucunda gerçekleşeceğini, bir düşünce açıklaması olarak ortaya koymaya çalışmaktadır. Rapor, şiddet içermemesi nedeniyle “kamu düzeni” ya da “kamu güvenliği” açısından açık ve yakın bir tehlike taşımamaktadır…”

Buraya nasIl gelİndİ?

-2001’de bir yasa ile İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) oluşturuldu. 2003 başında faaliyete geçen Kurul, çalışmalarını daha çok rapor hazırlama şeklinde yürüttü. Ekim 2004’te kabul ettiği “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu”, sonuncu oldu.

– Bazı Kurul üyelerinin ve Başbakanlık İH Başkanlığının tahriki üzerine Ankara savcılığı, TCK 216 ile 301’i ihlal gerekçesiyle tarafım ve Prof. Oran aleyhine dava açtı.

-Yargılama sonucu Mahkeme, 216’dan beraat, 301’den ise davanın düşürülmesine karar verdi. Ankara Başsavcılığı kararı, bozulması için temyiz etti.

-8. Ceza Dairesi, kararı esastan bozdu. Bozma kararının kaldırılması için itiraz eden Yargıtay Başsavcılığı, Raporun, yeni TCK 216’ya göre değil, ancak eski TCK m.312’ye göre suç oluşturabileceği saptamasında bulundu.

-YCGK ise, Rapor ile şiddet arasında ilişki bulunmadığından herhangi bir biçimde suç oluşturmayacağı sonucuna ulaştı. 24 üyenin katılımıyla alınan kararda 6 üye, 8. D. Kararı doğrultusunda karşıoy yazdı.

Çoğul yargı: yeni TCK 216’ya şiddet ölçütünü uyguladığı bu ilk kararı ve yorumu ile YCGK, düşünce özgürlüğü lehine yargıda çoğul ilkeyi teyit ediyor. Bunu yaparken, TCK’daki değişiklerin yanısıra, -İHAS ve İH uluslar arası belgeleri ışığında- kararlarının evrimini de yansıtıyor.

YCGK’na göre, resmi bir görev çerçevesinde uzmanlık bilgisi kullanılarak ve demokratik süreçte hazırlanan Rapor, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında. Böylece, Rapora yönelik soru işaretleri ve çekinceler, tamamen ortadan kalktı.

İnsan hakları yönünden sonuçlarına gelince; YCGK kararı ile, yargılanan iki kişi değil sadece, İHDK aklandı. Dahası, düşünce özgürlüğünün ve -resmi çerçevede yürütülenler dahil- insan hakları savunuculuğunun önü açıldı. Buna karşılık karar, Yürütme, Yasama ve Yargı organları için, neyi yapmamaları gerektiği konusunda ciddi bir uyarı ve yol haritası özelliğinde…

TCK bütününe yönelik olarak; başta 301 gelmek üzere düşünce suçu yaratmaya elverişli maddelerin nasıl yorumlanması ve uygulanması gerektiği üzerine yönlendirici bir Karar. Aslında yürürlükten kaldırılması gereken m.301, bundan böyle, şiddet çağrısı veya kullanım öğeleri varsa ancak uygulanabilmeli. “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları” kapsam dışı tutulduğuna göre, söz ve yazılar, sadece şiddetle bitişiklik halinde koğuşturulabilir.

Sonuç olarak, YCGK kararı, olmaması gereken/olması gereken ayrımını, bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Türkiye’nin İH’nda evrensellik yörüngesine girmesi, çoğul yargıda ibrenin “olması gereken”e yönelmesine bağlı…

Yoruma kapalı.