“ Zaman tüneline çağrı... ”

- Devamı için tıklayınız -

Gündem pek yoğun, gerçek ve yapay olanı içi içe. Buna “bilgi kirliliği” de eklenince, “gerçek” hangisi? sorusu öne çıkıyor. Açık olan, sorun üreten gündemin, sorun çözücü gündemi bastırması. 15 hafta sonra, Cumhuriyet’in 85. yılını kutlayacağız. Gerçi bu gündemle, 15 gün sonrasını bile kestirmek zor; ama 15 yıl öncesini hatırlamak, gelecek 15 yıl için uyarıcı olabilir. Dahası, bizi gündemin boğucu yükünden uzaklaştırarak, gündelik olaylara serinkanlı ve uzun erimli bakma olanağı da yaratır.

15 yıl öncesi: 2023, akla hemen Cumhuriyet’in 100. yılını getiriyor. Ya 15 yıl öncesi (1993) için ilk akla gelen ne? Sivas Madımak Oteli’nde din adına 57 insanın yakılmasından daha vahim ne olabilir ki?

Dokuz yılı koalisyon, altı yılı ise tek parti hükûmeti ile geçen 15 yılda neler oldu? Olumlular mı çok, olumsuzlar mı? Bunlarda kurumlar ve kişilerin payı ne?

1982 Anayasası sürekli değiştirildi; ama hepsi olumlu olmadı: Mesela, üçü (1995, 2001, 2004) önemli; ama son üçü, tam tersine krizi derinleştirdi. Bolca mevzuat üretildi, ama uygulama yerinde saydı. Askerin anayasal konumunun daraltılması, her iki dönemde de rejimin işleyişine müdahalesini engelleyemedi.

Siyasal istikrarsızlık ve gerilim, her iki dönemin ortak özelliği; fakat, toplumsal bölünme ve parçalanma, tek parti yönetiminde iyice derinleşti. Öyle ki, yüzde 47, haklılık ve “meşruiyet”in tek ölçütü haline geldi.

AB adaylığı koalisyon hükûmeti sırasında resmileşti, müzakere süreci ise tek parti yönetiminde başladı.

Gelecek 15: 2023’te nasıl bir Türkiye olacak? Bu, şimdiden planlı bir hazırlık yapmaya bağlı.

İçte; başta Kürt sorunu olmak üzere farklılıklar, T.C. yurttaşlığı şemsiyesinde buluşturulabilecek mi? Lâiklik, din dışında kalma hakkı dahil, dinsel çoğulculuğu güvenceleyen, dini devlet yönetimi dışına çıkaran bir işlevi yerine getirebilecek mi? Sürdürülebilir gelişme politikaları ile, “nitelikli bir ülke”de yaşama hakkı bilinci oluşturulabilecek mi?

Bu soruların yanıtı, büyük ölçüde önümüzdeki yıllarda şekillenecek siyasal iradeye bağlı. Onarım dönemine duyulan ihtiyaç açık. Böyle bir işlevin yerine getirilmesinde, koalisyon hükümeti tek parti çoğunluğundan daha elverişli.

Ancak, sol bir seçeneğin yaratılması, siyasal demokrasinin de temel gerekliliği. Kuşkusuz, özlenen siyasal oluşumu ortaya çıkaracak olan, yine toplumsal iradenin kendisi. Aslında, siyasal dönüşüm, krizden çıkışın da bir ilacı değil mi?

Dışa bakınca; Lozan Antlaşması’nın da 100. yılı. Burada sorun, onu amacına uygun yorumlama ve uygulama. Ayrıca, İHAS’ta 69. yılı dolduracağız. Ama sorun, insan haklarına saygı bakımından Avrupa Konseyi’ne üye devletler listesinde kaçıncı sırada yer alacağımız. Öte yandan, AB’ye hâlâ girememiş de olabiliriz. Ama bu, müzakere sürecini kendimize çeki düzen verme yönünde kaldıraç olarak kullanmayacağımız anlamına gelmemeli. Yine, 1982 Anayasası da hâlâ yürürlükte olabilir; ama bu, mevcut tahrifatın giderilmesini engellemez.

Yine Türkiye, dış ilişkilerde 2015 travmasından geçecek: Ermeni soykırımı söyleminin yaygınlaşması ve birçok devletin muhtemel tanıma kararları, şimdiden yoğun bir hazırlık sürecini gerekli kılıyor; tarihle yüzleşmeyi de. Bunun önkoşulu ise, her tür tabunun sorgulanabilmesine olanak sağlayacak ilkeleri (çoğulculuk, saydamlık, hoşgörü) içeren “demokratik toplum”da saklı.

Demokrasi yerleşebilir mi? Siyasal iktidarlar, özellikle sağ ve sol arasında seçim yoluyla el değiştirdikçe, darbeler dönemi rahatlıkla aşılabilir. Fakat bu, demokrasinin kendiliğinden yerleşeceği anlamına gelmez. Temenni edilir ki, biçimsel anlamda hâlâ çocukluk, zihinsel olarak emekleme dönemini yaşayan demokrasimiz, 100. yılında ergenlik çağına ulaşabilmiş olsun.

15 yıl hem uzun, hem kısa. Uzun, çünkü geçen 15 yılın olumsuzlar hanesine çok şey sığdı. Kısa, zira ilerlemeler son derece sınırlı. 30 yıl, insan ömrü için uzun, ama genç bir Cumhuriyet için de kısa değil. İşte gelecek 15 yıla, bu görecelilik ışığında bakmakta yarar var. Aksi halde, otuz yılın tümü kaybedilebilir. Bir yanda, dinsel, etnik, millî, tarihsel vb. referanslar; öte yanda, insan hakları, demokrasi, eşitlik, yurttaşlık, lâiklik ve cumhuriyet vb. Sorun, bu ikisi arasında yapılacak kesin tercihte düğümleniyor.

Nitelikli bir ülke, nitelikli bir yönetimle; nitelikli yönetim ise, nitelikli insanla kurulabilir ancak. Bu da, biraz önce değinilen evrensel değerler temelinde eğitim ve bilinçlenme ile mümkün. “İnsan onuru” üzerine inşa edilecek hukuku egemen kılmanın anahtarı, “hukuk devleti”nin olduğu kadar, “hukuk toplumu”nun da içselleştirilmesinde saklı…

Yoruma kapalı.