“ Varlık (barış) ve hiçlik ”

- Devamı için tıklayınız -

Haftada bir yazmak hem zor hem kolay. Yoğunluk açısından kolaylaştırıcı. Ama ülke gündeminin çeşitliliği ve kayganlığı karşısında işlenecek konuyu seçme güçlüğü açık. Neler yok ki? Meselâ, “rektör atamaları” vesilesiyle ürkekçe ve ikiyüzlülükle dillendirilen “üniversitede demokrasi!” sorunu ya da üniversiteden devşirme AKP Gn. Bşk. Yrd. Bn. E. Sözen”in “taslağı”. İlkinde dikkat çekici nokta: Gül”ün atamalarının Sezer”in atama tarzı üzerinden savunulması…Sözen”in “yasa taslağı”, ilk bakışta, “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu”nun 1986 değişiklikleriyle aldığı şekli çağrıştırsa da, “ibadethaneler ve fişleme” gibi çıkışlarla aslında o yasadan daha cüretkâr.. Merak konusu olan şu: bundan böyle Bşbk. Erdoğan, “nüfusunun yüzde 99″u müslüman toplum” söylemini terk ederse eğer, bunu AYM kararı ile mi açıklamalı; yoksa, yardımcısının -Aleviliği saymasa da-dinsel çoğulculuk yaklaşımı ile mi?

Bu konular öne çıkabilirdi, eğer varlık ve yokluk arasındaki ayrım çizgisinin eğretiliği, bir kez daha bütün çıplaklığı ile sergilenmeseydi. Ağustos”un ilk yarısında tanık olduğumuz toplu ölümler (insan gribi olmadığı halde), “barış hakkı” ya da yaşam odaklı sistem üzerinde yeniden düşünmemizi gerekli kılıyor.

Ölüm nedenleri, yaşama olanaklarının önünde… Nicelik olarak da, artık tekli sayı yeterli gelmeyip çift haneli rakamlarla ifade ediliyor. Temmuzun son günlerinde Güngören”de “bomba” ile öldürülenlere(ı8) ve Küçükçekmece”deki göçmen cesetlerine (13) ağustos başında eklenen halkalar: “Kaçak kuran kursu çökmesi” (Konya-Balcılar, 18 kız çocuğu ölü), “Dr ZTB.Has-tanesi”(Ankara, 3 günde 28 bebeğin ölümü), “trafik kazaları” (10 ağustos günü: 39 ölü), “Kemah”ta kanlı pusu”(9 asker ölü), ve bu arada “etkisiz kılınan teröristler” ile liste uzatılabilir…

Ya yüzlerle ifade edilen yaralılar ve sakat kalanlar? Sayıları bile bilinmiyor. Ölümlerin o denli kanıksanmaya başlandığı bir ortamda yaşarkalanların hesabı mı olur? dercesine.

/Bir siyasal partiyi “idamdan kurtarmak” için neredeyse ülke seferber olurken, acaba şu akla geldi mi? AKP”ye karşı dava açıldığı 14 Mart”tan kapatılmadığı 30 Temmuz”a kadar, yukarıda değinilen vb olaylarda ne kadar masum insan yargısız “idam” edildi?/

Daha kaygı verici olan, Türkiye”yi bu yarı-savaş ortamından çıkarmak amacıyla barış çığlığının duyulmayışı…

İçte, sayıları onlarla ifade edilen “ölüler yumağı”nı büyütürken, Artvin”in hemen kuzeyinden yüzlerce, hatta binlerce ölüm haberi geliyor. Osetya-Gürcistan-Rusya hattında (ya da tersi) hangi savaş? Silahlı mı, enformasyon savaşı mı?

Tiflis Osetya”ya saldırınca, Rusya da Gürcistan”a çullanıyor… Saakaşvili arkasında ABD, Şirvani önünde ise Moskova. Ulus-altı/ulusal/bölgesel/uluslar arası: iktidar çekişmesi mi, yoksa tarihin yeniden canlanması mı?

Bunları tartışmaya ayrılan sütunlar ve ekranlar, bombalar altındaki can pazarını gölgede bırakıyor: çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yaralılar, sakatlar, yıkılan evlerinden-yurtlarından ayrılmak zorunda kalanlar.Jktidar çekişmesi ile hiç ilgisi olmayan, belki de bu tepişmelerden haberdar bile olmayan insanlar: birkaç saat veya gün içerisinde yok edildi. Bütün bunlar, dil ve etnik köken farkından mı yoksa, yoksa başka halklar üzerinde iktidar ve egemenlik hırsından mı?

Ve Rusya Devlet bşk. Medvedev, 5 günlük çatışmadan sonra geçen salı Gürcistan”da askeri operasyonları durdurma emrini verdi… •••

Dünya barışı için kurulan BM tarafından hazırlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin 60. yılında “insan yaşamı” bu kadar ucuz olabilir mi? Gerçi ABD”nin BM”ye bir tür “darbe yaparak” 20 Mart 2003″te Irak”a saldırmasıyla, BM iyice etkisizleşti. Ama ya 60 yıllık insan hakları birikimi ve barış hakkı için yapılan çalışmalar? Bunlar bir anda siliniverdi. Yaşam hakkını güvence altına alan bölgesel ve uluslararası insan hakları koruma mekanizmaları, bir başka dünyaya kaymış gibi…

Oysa, “Gelecek kuşakları savaş felaketinden korumak (…) ve bu amaçlarla iyi komşuluk ilişkileri anlayışında barış içinde yaşama” iradesini ortaya koyan BM Şartı (1945), “barış ve güvenliğin korunması” ve (meşru savunma saklı kalmak kaydıyla) “uluslararası ilişkilerde güç kullanma yasağı”nı öngörür.

Yapılanlar ise bunların tam tersi… Yaşam ve ölüm arasına mesafe koymak için, barışı parantezden çıkarmak gerekiyor. Evet şimdi, barış hakkını her boyutuyla tartışmanın zamanı, üstelik 1 Eylül”ün yaklaştığı şu günlerde…

Yoruma kapalı.