“ Anayasa ve insan hakları kurulları ”

- Devamı için tıklayınız -

İçişleri Bakanı Sn. Atalay, 15 Ocak Cuma günlü basın toplantısında, demokratik açılım çerçevesinde ilk kez Anayasa ve insan hakları (İH) kurullarına açıkça vurgu yaptı. Verdiği çerçeve, “kürt açılımı” yerine, bir “Türkiye açılımı” na işaret ediyor. Bunlar, gerçekleşse de, ne ölçüde demokratikleşme sağlar? Bu da ayrıca sorgulanabilir. Neden? İki yönlü zaaf yüzünden:

•yapılmak istenen değişiklikler ve yeniliklerin görünümü,

•bunları yapım tarzı.

• • •

Yapım tarzı: Anayasa değişikliklerine değinildi, insan hakları kurulları sayıldı. Fakat bu konuda ne tür hazırlıklar yapıldı? Hangi metinler yazıldı? Bu süreçte, kimlerle temas kuruldu? Mesela, İnsan hakları kurulları için, ilgili sivil toplum örgütlerine danışıldı mı? Veya en azından TBMM İHİK’ten görüş alındı mı? Bunlar belirsiz.

Fakat ilerleyen günlerde, bakan veya milletvekili olarak diğer partililerin art arda açıklamaları, en azından anayasa üzerine yeni bir paketin değil, geçen yıllarda zaman zaman dillendirilen bölük pörçük ve kısmi değişikliklerin gündeme getirileceğini ortaya koydu. Yine, önceleri yapıldığı üzere, AKP’lilerin dağarcığında yer etmiş bazı maddelerin, farklı kişilerce, sanki bir görev bölümü gibi telaffuz edilmesi. Şimdilik yeni görünen, usul olarak referandumun kullanılacağı ve bu nedenle, işe ilgili yasa ile başlandığı…

• • •

İçerik bakımından: Siyasal partilerin kapatılmasını zorlaştıran Anayasa değişiklikleri, belki de en az sorunlu olanı. Ama ne kadar öncelikli? Çünkü, “kurtulan ve kapanan”la bir eşik geçildi. Buna karşılık, SPK’nın ayıklanması daha öncelikli bir konu. Yargı açısından; HSYK’nin genişletilmesi, AYM üyelerinin bir kısmının TBMM’ce seçilmesi, yargı bağımsızlığı ve demokratikliği için, hiç de yeterli ve elverişli değil…

Haklar açısından; çocuk hakları genişletilecek, kamu görevlilerine grev hakkı tanınacak, deniyor.

Peki, ya toplusözleşme hakkı nerede? Ama daha genel olarak, hak ve özgürlükler alanında ele alınması gerekenler bunlarla mı sınırlı? sorusu yanıtsız.

Üstelik, şu “100 Türkiye milletvekilliği” teranesi yok mu? Hepsine bedel. Sanki, sırf bunu Anayasa’ya koymak için, diğer değişiklikler paravan olarak kullanılıyor. Çünkü bu farklılaştırma, yüzde onluk baraja dokunmama bahanesi ve AKP iktidarını uzatmanın başlıca aracı…

İzlenen usul bakımından, bu şekilde rastgele ve kısmi değişikliklerin, Anayasa’nın zaten eksik olan iç bütünlüğü ve tutarlılığını daha da bozacak olması, kimsenin umurunda değil. Hatta, bu şekilde yapılan oynamaların götürdüğü, getirdiğinden daha fazla olabiliyor.

Fakat açık olan şu: gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden bağımsız olarak, Anayasa değişiklik girişimleri, tam bir azgelişmişlik görüntüsü: “dostlar alışverişte görsün”; ya da amaca götüren her araç meşru..

• • •

Sn. Bakan’ın açıklamasına göre, İH alanında dört yeni birim kurulacak:

•Türkiye İnsan Hakları Kurumu,

•Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu,

•Bağımsız Kolluk Gözetim Komisyonu,

•İşkenceye karşı BM Sözleşmesi İhtiyari

Protokolü onaylanarak, Ulusal önleme mekanizması.

1991’den bu yana oluşturulan ve dağıtılan, hatta boğulan ve işletilmeyen ya da işlevsiz bırakılan insan hakları birimlerinin sayısını bilen var mı? Ya da İHDK gibi danışma kurumlarının akıbetini anımsayan?

Bunun önemi şurada: yeni İH birimlerinin statüsü ne olacak? Bu birimlere, kimler üye olacak ve bunlar nasıl belirlenecek? Görev güvenceleri ve özellikle düşünsel özgürlükleri öngörülecek mi? Yapısal olarak, kendine özgü bütçeleri ve sekretaryası olan bağımsız kurumlar olarak mı, yoksa yine, siyasi ve idari birimler güdümünde mi görev yapacak?

Bütün sorun, bunların, BM Genel Kurulu’nca kararlaştırılan (1993) “İnsan Haklarının İlerletilmesi ve Korunması için Ulusal Kurumların Statüsüne ilişkin İlkeler” doğrultusunda kurulup kurulmayacağı noktasında düğümlenmekte. İşte özerklik güvencesi aranan alanlar: Yetki ve görevler; oluşum ve bağımsızlık/çoğulculuk güvenceleri; işleyiş şekilleri; yargı organı benzeri yetkilere sahip kurumların statüsüne ilişkin tamamlayıcı ilkeler.

Eğer, “Paris İlkeleri” olarak da anılan ölçütlere uyulmayacaksa, yeni birimler kurmaktansa, kurmamak yerinde olur. Paris İlkeleri’ne uyulamaz mı? Bunun için öncelikle, İH kurullarına anayasal statü vermek gerekir. Oysa İH kurullarının anayasal ölçekte adı bile edilmiyor…

Konu, İH Avrupa koruma sistemi ile de doğrudan bağlantılı: usul reformu öngören İHAS’a ek 14 no’lu Protokol, Rusya tarafından nihayet onaylandığından, nisanda yürürlüğe girecek. İH Avrupa Komiserliği de dava sürecinde yer alacak. Bu sürecin ulusal İH kurumları ile ilişkisi ne? Bu da gelecek yazının konusu…

Yoruma kapalı.