“ ANAYASA AÇIĞI BÜYÜYOR ”

- Devamı için tıklayınız -

“ANAYASA AÇIĞI” BÜYÜYOR…

2012 takvim yaprakları çevrildikçe, açığa çıkan niyetler ve çelişkiler, anayasa hedefi üzerine somut fikri malzemeler sunmuyor değil… İşte birkaç kesit:

1) Anayasaya giden yolda düşünce ve ifade özgürlüğünün güvence altına alınması gereğini vurgulamak için 19 Eylül günü TBMM’de kullandığım cümle: “… örneğin ‘bu Meclis yeni anayasa yapamaz.’ Şeklindeki bir beyanın ceza davasına konu oluşturmayacağını kimse söyleyemez.”

Bu kaygı, dört ay sonra doğrulandı: Basına yansıyan haberlere göre, “anayasa önerilerine gizlilik kaydı” konmuş, görüş sahiplerinin başları sıkıntıya girmesin diye…

2) Cuma namazı çıkışında A. Taşgetiren ve H. Gülerce ile Dolmabahçe ofisinde konuşan TBMM Başkanı Çiçek, bütün sorunları anayasaya bağlamış: Cumhurbaşkanı’nın görev süresinden İ. Başbuğ’un yargılanmasına kadar, birçok güncel sorunun çözümü için, 1982 Anayasasını yenileme gereğini vurgulamış. Oysa, bunlar 1982’den kaynaklanan değil, sonradan yaratılan sorunlar, hem de yapay biçimde: 5 yıl mı, 7 yıl mı? Bu tartışma, 2007’de alelacele ve inatla kotarılan değişikliklerden kaynaklanıyor.

Ya da, Başbuğ örneğinde olduğu veya tutuklu yargılama uygulamasında olduğu gibi, açık anayasa hükümlerini uygulamaktan kaçınan anayasal kurumların, bugünkü zihniyetle yeni anayasaya saygı göstermeleri nasıl sağlanacak?

Mevcut sorunlarla anayasayı yenileme gereği arasında kurulan genel bağlantı ötesinde, söyleşide asıl dikkat çeken, TBMM Başkanı’nın altını çizdiği iki konu: “liselerde ve kamu görevlerinde başörtüsü” ve “rejim tercihi” sorunu. Haliyle, Taşgetiren, yazısını, “Kamu görevi ve bütün eğitim kademeleri dâhil, hayatın her aşamasında başörtüsüne özgürlük” talebinin TBMM’ye ulaştırılması temennisiyle noktalıyor (Bugün, 29.01.’12).

Başkan, “siyasal rejim” arayışını da saklamıyor… Bir çelişki de, içerik- zaman ilişkisi konusu üzerine: Başkan, hem her şeyi 2012’ye sıkıştırmak istiyor; hem de, çok kısa sürede içeriğe ilişkin ayrıntılı raporlar bekliyor…

3) “Görüş birliği”, insan hakları çalışması için gerekli mi? Başbakanlık, milletvekili Ayşe Çelikel’in sorusuna verdiği yanıtta, İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun, 8 yıldır toplantıya çağrılmamasının nedenini, “üyeler arasında görüş ayrılığı” şeklinde açıklamış (4.01.’12). Görüş ayrılığı, insan haklarının engeli ise, bu durumda insan haklarına ilişkin anayasal düzenleme yaparken, uygulanması için “aynı düşünen” kişileri de tasarlamak gerek…

4) “3. Yargı reformu paketi”, özel yetkili mahkemelere dokunmuyor, Terörle Mücadele Kanununu değiştirmiyor; fikir suçunu pekiştiriyor. Var olduğu halde uygulanmayan, kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin kimi güvencelerin vurgulanması ile yetiniliyor. Oysa, mesela, özel yetkili mahkemeler, yürürlükteki Anayasa’ya aykırı. Buna karşılık, eğer yargı güvencesini pekiştirmez ise, yazılacak metin anayasa yeni olmaz. Tersine, daha ileri hükümler konacaksa, o zaman özel yetkili mahkemelerin yeni anayasal düzene aykırı düşer. Şu halde, olağanüstü yetkilerle donatılmış mahkemelerde ısrarın anlamı ne olabilir?

Yürütmenin durdurulmasını zorlaştıran düzenleme de hatırlanırsa, 2010 Anayasa değişikliğinde izlenen yöntem ve güdülen amaçla, “yargı reformu” adı altında kotarılmak istenen arasında paralellik doğuyor.

5) “Cumhuriyeti bile kaldırdı”: Hafta başında, “Akdeniz bölgesinde anayasacılık”, yerleşkesi Akdeniz yamacında olan Nice Sophia Antipolis Üniversitesinde tartışıldı. Fransızlar dahil, S. Arabistan’dan Venezüella’ya kadar birçok ülkeden doktora öğrencisi, -soykırımı inkara yaptırım öngören yasaya uzanan- tartışmalara katıldı… Macar öğrenci teneffüste sordu: “Macaristan’a değindiniz, ama konuyu açmadınız…”. İkinci saatte, çoğunluk partisi lideri Orban’ın, “yeni” Anayasayı nasıl kotardığını, Anayasa Mahkemesinden hıncını nasıl aldığını anlattım… Dersin sonunda yine yanıma gelen Macar öğrenci, “söylediklerinize aynen katılıyorum, dahası var” dedi ve ekledi: “ülkenin adını bile değiştirdi, Macaristan Cumhuriyeti idi, şimdi sadece Macaristan kaldı…”

6)Sonuç olarak; “gizlilik kaydı”, düşünce özgürlüğü adına ise, böyle bir ortamda anayasa hazırlanmaz. Açıklığa çıkmaya başlayan ise, Anayasa’da 2007, 2008 ve 2010’da yapılan değişiklikleri, birer kazanım olarak algılama ve bunları hedefe ulaştırmak. Yargı paketi, yeni anayasa için yol haritası izlenimi vermiyor değil. Çelişkilere gelince; doğrudan Anayasadan kaynaklanması bir yana, daha çok Anayasa’nın uygulanmamasından ileri gelen sorunları, yenileme gerekçesi olarak kullanmak. Hepsinin toplamı ise, giderek büyüyen “anayasa açığı” değilse nedir?

Yoruma kapalı.