Finlandiya kadınının yüzyılı

Finlandiya kadınının yüzyılı

“1906 ‘da Finli kadın Dünya’da ilk kez bütün siyasal haklarını kazandı”. Cumhurbaşkanı Halonen’in bu cümlesi, Helsinki etkinliklerini özetliyor: “Dahil etme veya dışlama – Anayasa’nın Rolü” konulu bilimsel toplantı, kadınlara seçilme hakkının ve genel oyun tanınmasının ıoo., Anayasa Hukukçuları Uluslararası Derneği’nin 25. yıldö-nümleri vesilesiyle ortak bir etkinlik.

1906, Parlamento ve demokrasinin de kuruluş yılı. Haliyle, haklar eksenine dayalı konular, siyasal rejimler ışığında işleniyor.

Avrupa dışından, Güney Afrikalı beyazından ABD’li zencisine, Fas’tan Japonya’ya uzanan geniş bir coğrafi yelpazeyi kapsamına alan “bilim kadınları”, toplantıya damgasını vuruyor. Böylece, “kadının dışlanması ve dahil edilmesinde Anayasanın rolü”, “Anayasa hukukunun ayrımcılık yapmama yönünde geliştirilmesi”, “cinsiyet ve anayasal haklar”, geniş bir bakış açısı ve karşılaştırmalı bir yaklaşımla masaya yatırılıyor.

Kadının konumu, sadece siyasal temsil bakımından değil, sosyal ve ekonomik sorunlarıyla irdeleniyor. Olumsuz öğelerin yan yana gelmesi, ayrımcılığı da derinleştirir. ABD’de cinsiyet (kadın), ırk (zenci) ve sosyo-ekono-mik durum (fakirlik) birlikteliği, tam bir dışlanmışlık örneği. Müslüman Arap devletlerinde, anayasalarca kadınlara tanınan hakları alt-metinler yadsıdığından, “anayasanın masumiyeti” ve “erkek hukuku” ikilemi belirgin.

Kadınların parlamentoda temsilinde, “ko-ta”nın anayasalaştırılmasından pozitif ayrımcılığa kadar birçok etken belirleyici. Yüzden fazla ülke, seçimlerde kadınlar lehine kota uyguluyor; anayasal veya yasal gereklilik ya da siyasal partilerin gönüllü uygulaması şeklinde. Kota sayesinde Ruandalı kadınlar, yüzde 48,8 temsil oranıyla ilk sırada. Bunu İsveç (yüzde 45,3), Costa Rica (yüzde 38,6), Norveç (yüzde 37,9) ve Finlandiya (yüzde 37,5) izlemekte. Arap devletlerinde bu oran yüzde 4’le sınırlı.

Genel oy hakkını 1934’te tanıyan Türkiye, Müslüman devletlerin öncüsü. Hatta birçok Avrupa devletinin önünde. Ne var ki, 70 yıl sonra Parlamento’da cinsiyetlere göre temsil tablosu, Arap devletlerindeki gibi.

Burada bir kez daha toplumsal yapıyı belirleyen öğeler öne çıkıyor. Finlandiya’da kadın-erkek birlikteliği 13. yüzyıla uzanıyor, tarımsal emeğe bağlı olarak. Dinsel açıdan, Kıta Avru-pası’ndaki Ortaçağ karanlığını yaşamamışa benziyor. (Finlerin yüzde 86’sı Protestan).

Kuşkusuz bu saptamalar, kadının mevcut toplumsal konumunu bile hazmedemeyen Türkiye koşullarında hukukun payını göz ardı etmiyor. Zira, cinsiyet ayrımcılığını giderici önlemlerin ilerletilmesi bir yana, “toptan ayrımcılık” (yüzde 10 barajı), yasa yoluyla yapılabiliyor.

Toplumsal eşitlik ve sosyal devlet alanındaki ilerlemeye karşın Finlandiya, kadınların durumunu daha ileriye götürücü yoğun çalışmaların yanı sıra, başka ülkelere katkı için bile çabalıyor. Ülkemiz yasa yapıcıları ise, dünyada eşi-benzeri olmayan bir ayıbın Avrupa Mahkemesi yoluyla giderilme sürecine seyirci kalma pişkinliğinde.

Kısacası, eşitlik bir demokrasi ve hukuk devleti, toplumsal eşitlik ise sosyal devlet sorunu. Uluslararası hukukun olumlu etkisi, iktisadi küreselleşmenin olumsuzluklarını göz ardı ettirmemeli.

Tango mu, heykel mi? Parlamento’nun oval genel kurul salonunda başkanlık kürsünün tam üstünde yan yana dizili dördü erkek beş tam boy “nü” heykelin her biri belli bir özellikle açıklanıyor. Sadece ortadaki kadının sırtı dönük, omzunda geleceğe bakan çocuğu, ama kendisi geçmişe bakıyor. 16 Eylül günü Fin tangosu İstanbulluları ne kadar çekti, bilemiyoruz ama; aynı gün Helsinki’de, çıplak heykellerin diziliş tarzında kadın-erkek farkı, kadın-erkek bütün anayasacıları, merakta birleştirmişti.

Yoruma kapalı.