“ 6 milyon oy çok mu? ”

- Devamı için tıklayınız -

Seçmen sayısı, geçen yıla göre 6 milyon artmış. Bu yeni veri doğru ise, geçen yıl yapılan seçim ve halkoylamasında yaklaşık beş milyon seçmen oy kullan (a) madı. Tersine, toplam seçmen sayısı mevcudun üzerinde gösterilmiş ise, o durumda mükerrer kayıt sonucu, 29 Mart 2009 yerel seçimlerde çifte oy kullanımı yaygınlaşacak.

•••

Önce geçmişe bakalım: 2002 yasama seçimlerinde geçerli oyların %45’i, yani yaklaşık 15 milyon seçmenin oyu çöpe atıldı. Bunun nedeni, % 10’luk seçim barajı. Oysa “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.”(Any.,m.6). Ne var ki, seçim ve partiler sistemi, egemenliği, TBMM’de eksik temsille ortaya çıkan çoğunluğa kaydırmakla sınırlı tutmuyor, çoğunluk partisi liderinin iki dudağından çıkan sözcüğe indirgeyebiliyor.

Dahası, bu durum, muhalefet partilerini de rahatsız etmiyor; çünkü onlar için önemli olan TBMM’ye girebilmek…

•••

Kuşkusuz değinilen bu gerçekler, “6 milyon artı seçmen” sorununu önemsiz kılmaz. Ne var ki sorun, “fazla” olduğu varsayılan seçmenlerin 29 Mart yerel seçimlerine gölge düşürüp düşürmemesi ile sınırlı değil. Sorun, seçime ilişkin anayasal ve yasal düzenin, seçim hukukunu demokratik hukuk devleti gereklerine yanıt verip vermediği noktasında düğümlenmekte.

•••

“Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun” (n.298, ta.26.4.1961), sıkça ve hemen her maddeye ilişkin değişikliklere uğramış. Bu kadarı bile, seçim hukukunun istikrarsızlığını sergilemeye yetiyor.

Bu yasanın, “seçmen kütüğü düzenlenmesi” ile ilgili maddesine göre, “Seçmen kütüğü; her dört yılda bir yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ve her iki yılda bir genel denetleme ile güncelleştirilir.” (m.33/1). (Bunu, Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğü yapar.)

Bu fıkra, 5749 sy.lı ve 13.3.’08 ta.li yasa ile şu şekilde değiştirildi:

“ Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilir.”

•••

İşte, yaklaşık beş milyon seçmenin “kayıp”olduğunun anlaşılması veya “fazla” yazılmış olması, bu değişikliğe bağlanıyor.

YSK Başkanına göre, “bildirim sistemi” yerine, “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi” uygulaması, 21 Ekim 2007 halkoylamasında 42 milyon olan seçmen sayısını “48 milyon 265 bin 644”e çıkarmış bulunuyor…Ve Başkan ekliyor: “Devlete güvenin”(!).

Bu anlamda devleti, MERNİS (İçişleri Bakanlığı), İstatistik Kurumu (Başbakanlık) ve (son sözu söyleyebilen ama yargı yetkisi bulunmayan) YSK temsil ediyor.

Artışı yetki paylaşımına bağlayan uzmanlar ise, seçimlerin yönetim ve denetimini yargı güvencesi altında bulunduğunu belirterek, düzenlemenin anayasaya aykırı olduğunu öne sürmekte…Bu iddia ne ölçüde geçerli?

•••

Önce bir hatırlatma: 5749 sayılı yasa nereden çıktı? 1995’te Anayasaya şu kayıt eklendi: “yurt bulunan Türk vatandaşlarının oy kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.”(m.67/2).

Ne var ki bu anayasal emri TBMM, aradan tam on üç yıl geçtikten sonra yerine getirmek amacıyla yasal düzenleme yaptı; bu metne, şimdi ortalığı karıştıran ve “yurt içi sistem” ile ilgili bir ekleme yaptı. Ekleme, aslında bir “sokuşturma”.( Kuşkusuz eğer mevcut olsaydı, bu son dakika golü, Senato’dan dönerdi…).

•••

Anayasal düzenlemeye gelince; serbest, eşit ve genel oy esaslarına göre seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır…Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz(m. 67,79).

Buradaki çelişki şu: Evet YSK son sözü söyler, ama kendisi yargısal nitelikte bir merci değil; öyle ki, seçim yasasından kaynaklanan bir itirazı, Anayasa Mahkemesi’ne intikal ettirebilme konumunda değil. Üstelik, sürekli çalışmayan YSK üyeliği, bir “ek görev” şeklinde.

Bu nedenle öğretide, YSK’nın sürekli görev yapan bir yargı organı olarak yeniden yapılandırılması görüşü savunulur…

•••

Görüldüğü üzere, -“eşit ve genel oy” aldatmacası bir yana- “seçim güvensizliği”, sistem bütününe sinmiş durumda. Bu nedenle, belirtilen düzenleme, -zor ama- itiraz yoluyla bir biçimde AYM önüne götürülse ve iptal edilse bile, sorun çözülmeyecek, hatta derinleşecek… Her ne olursa olsun, anayasal ve siyasal sistemimize bütünsel bakış açısıyla, “seçim hukuku”nu yeniden düzenleme gereği açık. Bunda eksik olan siyasal irade…

Yoruma kapalı.