DEMOKRATİKLEŞMEYE, ANAYASA ENGEL Mİ?

DEMOKRATİKLEŞMEYE, ANAYASA ENGEL Mİ?

Bir paket daha: adı “demokrasi” bu kez. Bunun ilkesel anlamı, Türkiye’de bir demokrasi eksiği veya açığının başta on bir yıllık tek parti iktidarı, bütün siyasal aktörlerce kabul ediliyor olması, üstelik “ileri” demokrasi iddiasına karşın. Gerçi, iktidar çevreleri, genel seçimler ile demokrasi kavramlarını özdeş görse de, aslında, genel seçimler bile ciddi iki sakatlıkla malûl: %10 baraj ve adayları belirleme tarzı. Bunun seçmenler açısından anlamı şu:

1- TBMM’de temsil olanağını elde eden partiler: TBMM’ye kimlerin gideceğine seçmenler değil, parti liderleri karar vermekte. Seçmenlerin yaptığı ise, liderlerin tercihini tevsik etmek; bir bakıma, çok adaylı plebisit. Bu nedenle, Anayasa, “ülke temsilciliği”nden söz etse de, milletvekilleri, “liderlerin temsilcisi”.

2- TBMM’de temsil edilmeyen parti seçmenleri ise, çifte yaptırıma uğruyor: Ne aday seçme, ne de oy verdiklerini Meclis’e gönderme hakkı var.

Bu iki temel sorun, demokrasi açığını kapatmak için ilk adım olmalı; bir bakıma, “demokrasi eşiği”. Peki, devamı nedir? Devlet katındakileri geçelim ve insan hakları ile ilişkisi bağlamına bakalım: “Demokrasi, hukuki ve toplumsal altyapısını insan haklarının oluşturduğu bir siyasal rejimdir.”

Bu tanımdan hareketle, düşünce özgürlüğünden örgütlenme özgürlüğüne uzanan yelpazede yer alan haklar üzerindeki yasak ve sınırlamaların aralanması ve kaldırılması yönünde atılacak her yasal adım, demokratikleşme sürecinde yer alır. Yargılama süreci ise, Adil yargı hakkından giderek uzaklaşan yargılama süreci de, bu sorunun bağrında yer alır.

Neden yasal, ama anayasal değil? İki nedenle: Yasak ve sınırlamaların çoğu, Anayasa’dan çok yasalardan kaynaklanıyor. Anayasa’yı yenileme süreci devam ettiğine göre, dikkatleri yasalar üzerinde yoğunlaştırmakta yarar var; yasalara da aykırı uygulamaları göz ardı etmemek kaydıyla, Gezi olaylarında olduğu gibi.

Peki, yasaları ayıklamak için hangi yol ve usul izlenmeli?

– Öncelikle, ilgili uzmanlardan oluşan bir bilim kurulu, genel bir tarama ve bilanço hazırlamalı. (Aslında, bugüne kadar, demokratikleşme ve Anayasa raporları bunu büyük ölçüde ortaya koymuş bulunuyor (du)…).

– Sonra, TBMM’de temsil edilen partiler arasında bir uzlaşma komisyonu oluşturulmalı ve bu komisyon, bilim kurulu çalışmasını çerçeve alarak, bunu yasama çalışmasına dönüştürmeli…

Yapılan ne? Ne ilki, ne de ikincisi…

İktidar partisinin, hiç değilse kendi içinde bir komisyon kurup kurmadığı bilinmiyor. Parti’nin genel başkan yardımcıları bile, ”Başbakan’ın takdiri”, diyor. İzlenen yol belirli olmadığı gibi, saydam da değil. Şimdilik bilinen tek şey, “demokratikleşme! alanı”nı tek kişinin belirleyeceği…

Demokratikleşme paketinde ölçü olarak alınması gereken ne? Toplumsal ve siyasal açıdan, ülke ihtiyaçları. Hukuki açıdan ise, yürürlükteki Anayasa, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası belgeler, hazırlanmakta olan anayasa/yeni anayasa hedefi…

– Ülke ihtiyaçları: toplumsal ve siyasal yapının demokratikleşme ihtiyacı çok geniş ve girift bir alana işaret etmekte.

– Mevcut anayasa: 1982 Anayasası, değiştirilen ve değiştirilmeyen hükümleriyle, ilk metne göre çok farklılaşmış olup, yasal demokratik açılımı kucaklayacak esneklikte.

– Yeni anayasa: Yeni anayasa, -uzlaşılan hükümlerin hepsi yeni nitelemesini hak etmese de-, mevcut yapıyı aşma hedefine yönelik olduğuna göre, yasal düzlemde atılacak ileri adımları, olası bir başvuru durumunda, Anayasa Mahkemesi, özgürlük lehine yorum yaparak iptalden kaçınacaktır.

Kısacası, demokratikleşme ihtiyacı çok yoğun; alanları çok geniş. Buna anayasal düzlem ve uluslararası kazanımlar da elverişli bir hukuki ortam hazırlamakta…

Ne var ki, izlenen yol ve yöntem, ne demokratik ne de saydam. Tek bir kişinin takdiri ve öncelikleri belirleyici olacak. Söz konusu kişi, hangi öncelikleri tercih edecek? Toplum ve ülke çıkarlarını mı, Parti’nin önceliklerini veya kişisel beklentileri mi?

Şimdilik görünen, demokratikleşme adına izlenen yol ve yöntemin demokrasi kavramına ve çağdaş anlaşılış biçimine tamamen yabancı olduğu… Şimdi merak konusu olan sadece şu: acaba demokratikleşme adına hazırlanacak yasal paketin, askeri cuntanın eseri söylemiyle sürekli lanetlenen 1982 Anayasası’na ne ölçüde yaklaşacağı. Zira, yasa ile Anayasa arasındaki açı, sivillerin demokrasi hanesine eksi olarak yazılacak… Gezi olaylarında uygulanan yöntem askerleri bile arattığına göre, yasal düzenlemede aratmamasını beklemek aşırı bir iyimserlik mi olur acaba?

Yoruma kapalı.