Dışarıdan içeriye mektuplar: Hükümeti kim kaldırdı?

Dışarıdan içeriye mektuplar: Hükümeti kim kaldırdı?

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçu”, on yıldır kapatılıp açılan Gezi dosyalarında öne çıkan suçlama… Yargıtay 3. Ceza Dairesi de, Anayasa madde 14’ün yasama dokunulmazlığına ilişkin 83’üncü maddeye uygulanması gerektiği görüşünde bu kalıbı kullandı. Anayasa Mahkemesi’nin milletvekili dokunulmazlığı üzerine süreklilik taşıyan kararlarını hiçe sayarak kendini yasa koyucu yerine koyan Daire, ironik bir durum yaratıyor ve şu soruyu haklı kılıyor: Hangi hükümet?

Zira hükümet ve parlamenter rejim, 2017 Anayasa değişikkliği ile kaldırıldı. Kısaca hatırlayalım:

Gezi sahiplenmesi tarihi Mayıs-Haziran 2013: 2011 seçimleri sonucu kurulan AKP hükümeti, 10 Ağustos 2014’te Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesine dek sürdü. Sonrasında, yine aynı Parti’nin Ahmet Davutoğlu hükümeti kuruldu.

7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP, TBMM’de çoğunluğu kaybetti. Davutoğlu, CHP ile koalisyon görüşmelerini haftalar sonra, ‘istikşafi’ (danışma) olarak niteledi. Hükümeti kurma görevi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na geldiği sırada Cumhurbaşkanı, “Saray yolunu mu biliyor?” sözleriyle Anayasal kurumlar ile nasıl dalga geçtiğini seçimleri yineleme kararı ile doğruladı.

Anayasa madde 116’nın tanıdığı yasama seçimlerini yenileme koşulları oluşmadığı halde, TBMM seçimlerini yineleme işlemi, “anayasal darbe” olarak nitelendi.

Hangi ortamda? Temmuz ayında başlayan terör saldırıları ve 10 Ekim Ankara Garı katliamıyla toplumun, Anadolu tarihinin en yaslı yazını yaşadığı bir ortamda.

1 Kasım seçimlerinde AKP, çoğunluğu bu koşullarda elde etti. Davutoğlu, 2. hükümetini kurdu; ama ilerleyen aylarda, “Parlamenter rejimi bekleme odasına aldık” diyen Cumhurbaşkanı, çok geçmeden Başbakanı istifa ettirdi. Buna da, “Hükümet darbesi” dendi.

Anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan 15 Temmuz hain darbe girişimi ise, eski ortak tarafından tezgahlandı.

Anayasal düzen kısa sürede sağlandığı halde OHAL ilan edildi. OHAL nedeni çok geçmeden anlaşıldı. Başlıca iki hedef öne çıktı: İlki, kamudaki büyük tasfiyeler olup ilerleyen aylarda sayıları yüzbini geçti. İkinci hedefi ise tam üç ay sonra, müstakbel ortak açıklayacaktı: “Ülke yönetimi yasa ve Anayasa’ya uygun değildir. Ve de suç işlenmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı, fiili başkanlık yapmaktadır” (16 Ekim 2023).

Durumdan vazife çıkaran hükümet, mesaisini Anayasa değişikliğine yönlendirdi. 10 Aralık Cumartesi günü onlarca kişinin katledildiği Dolmabahçe saldırısını izleyen saatlerde Başbakan Yıldırım, Anayasa değişiklik teklifini TBMM Başkanlığına sundu.

Çizim: Tarık Tolunay

OHAL ortam ve koşullarında anayasal kamuoyunun oluşmaması bir yana, TBMM’de birçok AKP’li vekil, gizli olduğu halde -muhtemelen Fetöcü olmadıklarını kanıtlamak için- oylarını sallayarak sandığa attı.

16 Nisan 2017 günü YSK, sayıları milyonlar ile ifade edilen mühürsüz zarf ve oyları geçerli saydı ve “evet” oylarının yüksek çıkması sağlandı.

Sürekli olarak yayımlanan OHAL KHK ek çizelgelerinin asıl hedefi, dünyevi hukuku savunan laik kesimler ve sol çevrelerdi. Bu kez adil yargılanma hakkı ve FETÖ’nün siyasal müttefikleri üzerinde “şal” örtmek için “iltisak” kavramı icat edildi.

Kitlesel tasfiyeler, 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra da sürdü; “siyasal ayak” ise, hala örtbas ediliyor.

Mektubumun ana konu ise, hükümetin tasfiyesi. 1876 Kanun-i Esasi’si ile anayasal kuruluş olarak tanınan Heyet-i Vükela, 1909 Kanun-i Esasi değişikliği sonucu, yasama önünde sorumlu yürütme organı haline getirildi.

23 Nisan 1920’den itibaren Türkiye, Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından yönetildi.

Türkiye Cumhuriyeti, darbelere maruz kalmış olsa da hiçbir askeri yönetim, Hükümeti ilga girişiminde bulunmadı. Tarihimizde ilk kez 2017 Anayasa değişikliği, “Hükümeti ortadan kaldırdı”, bütün siyasal sorumluluk ve karar düzeneklerini tasfiye etti; Devleti temsil ve yürütme yetkilerini Cumhurbaşkanına verdi. Parti başkanı da olmasıyla siyasal sorumluluğu bulunmayan  tek kişi yönetimi oluştu: “Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme” (PBDBY).

Yurttaşlar açısından demokrasinin post-modern mantığı olarak nitelenen Gezi, yönetim açısından bir anayasasızlaştırma süreci oldu.

Devlet Bahçeli ise, üç yıl sonra daha ileri gitti ve “Anayasa suçu” kavramını kullandı.

Hükümeti gerçekten kim kaldırdı?

Sevgili Can ve yoldaşları ÇiğdemMineOsman ve Tayfun, “cebir ve şiddet” kullanmayan sizlere değil bu soru; ama İstanbul 13. ACM ve Yargıtay 3. Ceza dairesi üyelerine sormak görevim: Hükümetsiz Türkiye’de hayali hükümeti kaldırma suçu yaratma çabanız niye, emeklerinizi adil yagılama gereklerini yerine getirmeye yöneltme yerine? Hükümeti kaldırmakla sonuçlanan baskı ve resmi dezenformasyon ortamında meşru olmayan Anayasa değişikliği faktörü, aktörü ve antrenörü belli değil mi?

Şu kadarıyla yetineyim: AYM’nin 7 Ekim’de verdiği madde 14’ün uygulanamazlığı ve yeniden yargılama kararı, öteki dosyalar için de yeni hukuki durum doğurmuş bulunuyor. Şimdi emeklerimizi bu yönde de harcama zamanı; bir de, AYM kararını uygulamayanlar için yaptırım üzerinde düşünme.

Ama ülkenin tarihsel, kültürel ve doğal değerlerini savunan demokratik Cumhuriyetçilerin daha büyük ve genel görevi, hükümeti geri getirmek. TBMM önünde siyasal sorumluluğu bulunan hesap verebilir bir yönetim oluşmadığı sürece erkler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı kağıt üstünde kalacak. Bu nedenle, hukuksuzluk ve “mutlak çürüme” yaratan PBDBY’e, Anayasa değişikliği yoluyla son verip demokratik yönetim kurma hedefi, Cumhuriyet’i kurtarma görevine eşdeğer. Gelecek olsun!

Dayanışma, esenlik ve sevgi ile.

5 Kasım 2023, Birgün Gazetesi

Yoruma kapalı.