“ İHL/"PEYGAMBERİMİZ"/AYM ”

- Devamı için tıklayınız -

İHL / “PEYGAMBERİMİZ” / AYM

Haftanın ve günün üç önemli konu çakışması:

-İmam-Hatip Okulları(İHO): Başbakan, okulların açılışı vesilesiyle yaptığı konuşmada, imam-hatip okul ve mezunlarına büyük övgüler dizdi. İmam-hatiplileri, toplumsal barışın çimentosu ve toplumsal gelişmenin itici gücü olarak lanse etti. 8 yıllık kesintisiz eğitimden 4+4+4’e geçişin özeti: “İmam hatipler parlak günlerine dönüyor”.

-“Peygamber”: ABD’de çekilen ve Hz. Muhammed’e hakaret içeren bir filme, İslâm toplumlarından şiddet ve terörist eylemlerle karşılık verildi.

-Anayasa Mahkemesi (AYM): AYM’nin bugün 4+4+4 olarak anılan 6287 sy.lı yasanın anayasallığı üzerine karar vermesi bekleniyor. Bu kararın, haftanın diğer iki konusu ile bağlantısı, adı geçen yasada şu maddenin yer alıyor olması: “…Ortaokul ve liselerde, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulur…”

* * *

1) İHO sorunu: 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi terkedip, “kesintili 4+4+4”e geçilmesi, Hükümet tarafından 28 Şubat dayatmasına tepki, Hükümeti yakından tanıyan çevrelerce ise, “imam-hatip ortaokulları”nı yeniden açma amacı ile açıklanıyordu. Bunun için, zorunlu eğitimi kırmak, ilk ve gerekli adım olacaktı. Bu, aslında bilinen bir hedefti. Fakat, belirsiz olan ve tartışma götüren konu, neden eski sistem 5+3 yerine, 5 yıl 4 yıla indiriliyordu. Sonra neden okula başlama yaşı, 6’dan 5’e indiriliyordu. Buna itiraz edilince, Bakan, “dünyanın her yerinde böyle” gibi, herkesi aptal yerine koyan açıklamalar yapacaktı. Oysa, BM üyesi 196 devletin 194’ünde okula başlama yaşı 6 idi…

Erken yaş, din eğitimi ve Kur’an telaffuzu için mi gerekli görülmekte idi? Bu konu tartışılamadan, yasaya yukarıda alıntılanan madde kondu. Böylece, 9 yaşında ilkokul bitirenler, imam-hatibe gitmese de, “Kur’an-ı Kerim….” dersleriyle tanışacaklardı. Özetle, hedef sadece imam hatipleri “ihya etmek” değil, bütün çocuk-genç kuşağı dinsel eğitimden geçirmekti.

Başbakan’ın söylemi ise, ilk bakışta 12 Eylül askerî yöneticilerinin konuya yaklaşımıyla örtüşmüyor değildi: dine, toplumsal ayrışmaların giderilmesinde çimento işlevi yüklemişlerdi…

Şimdi de, imam-hatipliler, iyilik melekleri olarak sunuluyor. Yoksa, 4+4’le, 5+3 çerçevesinin ötesine geçilmesinde amaç bu mu? Birçok klasik okulun imam-hatibe çevrilmesi bundan mı?

Kuşkusuz, şu sorular da yanıtlanmalı: Sivas katliamı başta, inanç temelinde Anadolu’da süregelen toplu ve bireysel katliam failleri, dinsel inancı zayıf olan veya inançsız toplumsal katmanlar mı? Mesela, Hizbullah terörizmi, ateistlerce mi yeşertildi?

2) Hz. Muhammed’e hakaret: Muhammed’e hakaret içeren filmin, müminleri rahatsız etmesi anlaşılır bir durum. Ama onların, şiddet ve terörist eylemlere başvurmaları, ortalığı yakıp yıkmaları nasıl haklı gösterilebilir? İran İslam Devriminden bu yana tanık olduğumuz şiddet eylemlerini siyasetin aracı haline getiren çevreler, dinsel eğitimden mi geçtiler, yoksa Darvinizm, ateizm vb. bilgilerle mi donandılar?

Daha önemlisi, benzeri terör ve şiddet eylemlerine Türkiye’de başvurulmaması ile lâik eğitim arasında doğrudan bağlantı yok mu?

İslâm âleminde tanık olunan olaylar, 21. yüzyılın –bin yıldır çıkılamayan- yeni bir “İslâm ortaçağı” olacağı üzerine ipuçları vermiyor mu?

3) Anayasa Mahkemesi kararı, birçok bakımdan önemli. Çünkü, AYM, sadece 30.3.2012 ta. ve 6287 sy.lı yasanın içerdiği Anayasa’ya ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası andlaşmalara aykırılığı üzerine karar vermeyecek; aynı zamanda “Peygamber” üzerine karar verecek. Böylece, “hangi peygamber?”veya “kimin peygamberi?” sorularının yanıtları da netleşecek.

Genç meslektaşımız O. S. Gülfidan, 21.05.2012’de TMBB Başkanlığı’na şu soruları yöneltti:

– “Anayasasının 2. maddesinde laik olduğu belirtilen bir devletin yasama organının bir peygamberinin olması nasıl mümkün olabilmektedir?

-Yasama organının saygı duyduğu bu peygamberin kim olduğu kanun metninden anlaşılamamaktadır. Bu sebeple, şu sual yanıta muhtaçtır: Yasama Organı’nın peygamberi kimdir?

– Ve nihayet, Yasama Organı, anılan kişinin herkesin/hepimizin peygamberi olduğu sonucuna nasıl varmıştır?”

Aslında AYM kararı, bu sorulara da yanıt vermiş olacak. Bu bakımdan AYM, 50. yılında ciddi bir ikilem karşısında: Ya peygamberi(ni) ilân edip, devletin temel yapısının dönüşümüne resmen onay verecek, ya da varlık nedeninin özgürlükleri korumak olduğunu unutmaksızın, “Sezar’ın hakkı” ile “Tanrı’nın hakkı”nı birbirinden ayırma yüceliğini gösterecek…

Sonuç: günlük kayıp sayısını “0”lı rakamlara ulaştıran savaş ortamı bile, dünyevî olmayan sorunların önüne geçemiyor. Gerçekten, din söylemi bir amaç mı, yoksa dünyevi iktidarın bir aracı mı?

Yoruma kapalı.