“Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğar”
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB), bu madde ile başlar ve 30 maddenin özünü belirler ve çerçevesini çizer.
Haklarına evrensel saygıyı 10 Aralık 1948’den beri sağlayamayan insanlık, 2020’de evrensel bir tehdit ile karşılaştı. Covid-19, haklarını değil sadece yaşamını hedef aldı ve insanlık, küresel “sağlık/salgın kaynaklı olağanüstü hal” (SOHAL) gerçeği ile yüzleşti.
Türkiye açısından durum ne? Önce, en çok ihlal edilen özgürlük ve mağdurlara, sonra ihlal edenlere ve nedenlerine bakalım.
EN ÇOK İHLAL EDİLEN HAKLAR
–Yaşam hakkı: Bilgi kirliliğine karşın ölüm oranı dünya ortalamasında seyrediyor ise, üzülmek ve etkili önlemler almak yerine “az ölüm sevinci”.
–Sosyal haklar: Çalışma, sosyal güvenlik ve sağlık hakkı başta gelmek üzere çok sayıda iktisadi ve sosyal hak.
–Düşünce ve araştırma özgürlükleri: Sağlıkla ilgili bilgilenme hakkının engellendiği resmen doğrulandı.
–Toplu eylem özgürlükleri: Anma ve yas için bir araya gelme bile yasaklandı. Emekçilerin yürüyüş özgürlüğü, AYM kararına karşın engellendi.
–Eğitim hakkı: Sosyal devlet gerekleri fırsat ve olanak eşitliği için kullanılmadı ve milyonlarca çocuk eğitim hakkından yoksun kılındı.
–Özel girişim: Büyük işletmeler ve belli sektörler korunurken, esnaf ve zanaatkarlar ihmal edildi.
–Eşitlik ve Ayrımcılık: Kamu makamlarının eşitliği zedeleyici ve çok yönlü ayrımcılık yaratan söylem, işlem ve eylemleri, hak ve özgürlükler ihlaller yelpazesini genelleştirdi:
- a) Sınıfsal: İşçi-işveren arasında, işverenler içinde de yandaş/yandaş olmayan ayrımcılığı…
- b) Mesleki: Siyasal partiler, devasa kongrelerini sürdürürken, Baro seçimleri- savunmayı parçalamak için- genelge ile ertelendi. TTB, sağlık hizmetinden dışlandı.
- c) Kamu-özel: Devlet hastaneleri ve özel hastaneler arasında sağlık hakkına erişim yönünden ayrım derinleşti.
- d) Cinsiyet: Kadınların şiddete karşı en çok korunmaya ihtiyaç duydukları bir dönemde İstanbul Sözleşmesi tartışmaya açıldı. LGBTİ bireylerin cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri, kamu makamlarının nefret söylemine maruz kaldı.
- e) Siyasal: Partizanlaştırılan devlet yönetiminde iktidardan yana olmayanlara karşı nefret söylemi yaygınlaştırıldı; sağlık emekçileri dahil suçlu ilan edildi
EN ÇOK MAĞDUR EDİLENLER
– En alttakiler: İşsizler, işlerini kaybedenler, asgari ücretliler, esnaf, vb. açlık sınırında milyonlar anayasal güvencelerden yoksun kılındı.
–Sağlık emekçileri: “SOHAL” de artı emeklerinin karşılığı ödenmedi; yaşamını yitirenler şehit sayılmadı; dayanışma içinde hizmet sunmaları engellendi.
–Engelliler: Toplumdan büyük ölçüde soyutlanmış olan engelliler daha çok eve kapanmak zorunda kaldı.
–Çocuklar: Eğitim hakkından yoksun kalmanın ötesinde çalıştırıldı; fiziksel ve ruhsal gelişim hakkından alıkonuldu.
–Yaşlılar: ‘65 ve üstü’ sloganı ile, yasal dayanağı olmayan ayrımcı ve yasaklayıcı işlem ve uygulamalar süreğenleştirildi.
–Mahpuslar: Ayrımcı bir yasal düzenleme sonucu, bir grup tutuklu ve hükümlü salgın tehdidi altında bırakıldı.
–Askerler: Kışlaları seyreltme yerine, ülke sınırları dışına asker gönderme, övünç vesilesi yapıldı.
–Ülke: Maden aramaları, HES’ler ve kamu yararına aykırı yatırımlarla çevre ve doğanın yağmalandı; kolluk ise, daha çok yaşam kurtarmak yerine Türkiye yağmacıları hizmetine konuldu.
İHLAL AKTÖRLERİ
Sağlık sorunları, Devlet’in olumlu edimleri bağlamında, iktidar-insan ilişkisinde özgürlük sorunsalını öne çıkarmakla birlikte, yatay ilişkilerde de ihlaller yaygınlaştı.
1) “ Hak ve özgürlükleri korumak ve ilerletmek yükümlülüğü”nü (Any., md.5) yerine getirmeyen Devlet organları:
TBMM: SOHAL için hukuki altyapı oluşturmak ve sosyal devlet gereklerini yasalaştırmak yerine ayrımcı infaz ve çoklu baro vb. düzenlemelere öncelik tanıyarak sağlık ve yaşam hakları ihlallerini yaygınlaştırdı.
Anayasa Mahkemesi (AYM): Ayrımcı infaz yasası yerine çoklu baro düzenlemesini iptal ederek, yaşam hakkı için güvence işlevini yerine getirmediği gibi hukuk devleti ilkesini zedeledi.
Mahkemeler: AYM kararına uymama aymazlığı karşısında HSK sustu.
Yürütme ve idare:
– SOHAL ilan etmemek suretiyle hukuki temelden yoksun önlemler aldı ve SOHAL durumunda kamusal kaynaklar temelinde alınacak önlemlerin finansmanına yönlendirme ödevinden kaçtı; hukuki devleti ve sosyal devleti ihlal etti.
-Belediyeleri baskılayarak, yerinden yönetim ilkesini (ve dolaylı olarak ekonomik ve sosyal hakları) çiğnedi.
– Yargı karar süreçleri öncesi/esnası/sonrasında sürekli müdahale ederek suçluları suçsuz/masumları suçlu ilan etti ve mahkemelere talimat verdi.
– RTÜK: Görsel-İşitsel iletişim özgürlüğünün güvencesi olması gerekirken, tek kişi yönetimine kayıtsız koşulsuz destek vermeyen medya kuruluşlarına Anayasa güvencesindeki açıklamalar nedeniyle cezalar verdi.
–Basın İlan Kurumu: Resmi ilan konusunda gazeteler arasında ayrımcılık yaparak basın özgürlüğünü çiğnedi.
2) “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”(Any., md.10). Yurttaş ödevleri:
–Yandaş TV ve medya: Tek kişi yönetimini desteklemeyen kişi, grup ve partilere iftira söylemlerinde sınır tanımadı.
–İşverenler: İşçi sağlığı gereklerine uymadı.
–Erkekler: Kadınları dövmeye ve öldürmeye devam etti.
–Maske takmayanlar: Başkalarının sağlık ve yaşam hakkını hiçe saydı.
NEDENLER VE BAHANELER
İktidar fetişizmi: Covid-19, iktidarı pekiştirme ereğinde hakları “haklamak” için kullanılması; milyonlarca kişiye iş bulma yerine AKP’ye üye kaydı hedefi.
Kötü yönetim: Hesap verebilir yönetim yerine partizanlığın, Cumhuriyet’in bütün kurumlarına ur gibi yayılması.
Toplumun aldatılması: Demokratik siyasal münavebe, yerini “Cumhur İttifakı” bekasına bırakması; çetelere kol gerilerek Devlet’in çeteleşmesine ivme kazanması.
Yanlış kaynak kullanımı: Sosyal ve çevresel yatırımlar yerine, -covid-19: çevre kaynaklı olduğu- halde, -Kanal İst. gibi- doğal ortamları yok edici yatırımlara öncelik tanıma.
Ulusal güvenlik vb muğlak kavramları, yaşama hakkının önüne geçirme.
Dinsel fanatizm: Toplu etkinlikler yasaklanırken, DİB’in kılıçla namaza durması; Devlet işlerinin, Ayasofya önünde Cuma açıklamalarına indirgenmesi.
Partili Cumhurbaşkanı: Salgın nedeniyle halka seslenişlerinde, halk kendisini yürütmenin başı sıfatıyla ve salgınla mücadele ile yaşam ve sağlık haklarının korunması beklentileriyle dinlerken, sürekli muhalefete sataşması; atanmış CB yardımcısının ise, Bütçe görüşmelerinde 18 yıllık AKP iktidarlarına övgüler düzmesi ve siyasal mücadele vermesi.
ANAYASA ASKIDA İSE…
“Erkler ayrılığının sağlanmadığı, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmadığı bir toplumda Anayasa da yoktur” (1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, md.16).
Türkiye 2020: Devlet ve Hükümet ile ilgili bütün yetkileri elinde tutan kişi parti genel başkanı olduğu -üstelik Anayasa’ya aykırı olarak- ve erkler ayrılığı kağıtta kaldığı için hak ve özgürlükler bütünü ihlale açık hale geldi.
Anayasa’nın Hukuk Devleti ve sosyal devlet, yargı bağımsızlığı, yasama andı, laiklik, üstünlük ve bağlayıcılık kurallarının askıda olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin, hak ve özgürlüklere ilişkin saygı, koruma ve ilerletme yükümlülüklerini yerine getirme ve bunları yatay ilişkilerde güvenceleme olanağı yoktur. Bu nedenle, siyasal saiklerle tutuklama pratiğinin sıradanlaştığı ve adil yargılanma hakkının sistematik biçimde ihlal edildiği bir ortamda hukuk reformu vaadi, toplumu “insan hakları özürlüsü” yerine koymaktır.
Sonuç olarak; 2020, sadece ölümlerin sıradanlaştığı değil, insan hakları ihlallerinin de sistematik bir hale getirildiği yıl oldu. Yönetim, hukuk ve Anayasa’dan uzaklaştıkça ihlaller çeşitlendi ve yaygınlaştı.
Haliyle, AKP-MHP İttifakı için demokratik Anayasa söylemi bile korkutucu; keşke muhaliflerde biraz Anayasa cesareti olsaydı!
İbrahim Ö. Kaboğlu (BirGün, 10 Aralık 2020)