AK Parti kurmaylarına göre, TL’den 6 sıfırın atılması, Hükûmetleri için başlıca “performans ölçütü”. “Keşke öyle olsaydı” denebilir: inşaat sektörü çılgınlığına veya doğal kaynakların ya da çevresel değerlerin tahribine girmiyorum. Özellikle gıda sektöründe el yakan fiyat artışları da bir olgu.
Burada, bir yurttaş olarak ikincil görünen, fakat önemli bir noktaya değinmekle yetineceğim. Bir kuruş-iki kuruş gibi para birimlerinin kullanımı özendirilmedi ve kullanılmadı. Şimdi, 5 ve 10 kuruşlar can çekiştiriyor. Böyle giderse, birkaç yıl içinde kuruş kullanımdan kalkar ve 35-40 yıl önceki kısır döngü yeniden işlemeye başlar… Her şeye karşın, göreceli bir iktisad? istikrarın varlığı kabul edilmeli.
SİYASAL İSTİKRAR
Öte yandan, AK Parti, “siyasal istikrar” üzerine de çok vurgu yaptı. Aslında sağlanan “Hükûmet istikrarı” oldu. AK Parti kurmayları, siyasal istikrarı, hükûmetlerin ömrüyle eş bir kavram olarak sundu genellikle. Ne var ki, her ikisi farklı kavramlar. Doğru; 2002-2015 arası, tek parti çoğunluğu sayesinde Hükûmet istikrarsızlığı yaşanmadı. Buna karşılık, siyasal istikrarsızlık, ülkeyi sürekli çalkaladı. AK Parti Hükûmetleri döneminde Türkiye siyasal istikrar yüzü görmedi.
Belleklerde, daha çok 17 ve 25 Aralık 2013 operasyonları sonrası, AK Parti-Gülen ittifakının bozulmasından doğan istikrarsızlık canlansa da, “ittifak dönemi” de hep çalkantılı geçti. “Sürekli darbe”, aslında AKP’nin istikrarsızlık üretme becerisinin (!) bir göstergesi oldu.
Ne var ki, “koalisyonun bozulması”, hukuk güvenliğini alt-üst edici uygulamalara ivme kazandırdı sadece.
HUKUK GÜVENLİĞİ
Hukuk güvenliğini yok edici uygulamalar, hukuk dışı işlem ve eylemler yoluyla kotarıldı. Suriye’ye,”Türkiye’ye bağlı bir bölge muamelesi” yapan ve Mısır’ın ise, sürekli içişlerine karışan AK Parti Hükûmetleri, tıpkı “Mursi’den mi, yoksa Sisi’den mi yanasın?” şeklindeki sorgulamayı, “AKP-Cemaat ittifakı dönemi”nde, “demokrasiden mi, darbeden mi yanasın?, “ittifakın bozulması”ndan sonra ise, “Devlet’ten mi, yoksa paralel devletten mi yanasın?” şeklinde, suçlayıcı söylemi sürekli kıldı.
Oysa, kendi kanatları altında serpilen “paralel devlet” dışında geriye kalan “Parti devleti” veya seçim kampanyasında tanık olduğumuz üzere “kişi devleti” oldu. Böyle bir paylaşım karşısında en doğru yol, devletten yana değil, hukuktan yana olmaktı.
Ne var ki, hukuku “ayakbağı” veya iktidarı sürekli kılmak için “mücadele aracı” olarak gören bir yönetim için, “hukuktan yana olmak” pek bir şey ifade etmiyordu.
MEŞRULUK SORUNU
Cumhurbaşkanı (CB), Anayasa-dışı söylem ve eylemlerini hemen bütünüyle % 52 oy oranı ile meşrulaştırmaya çalıştı. Bu siyasal meşruluk, hukukun da üstünde görüldü. CB, seçim kampanyasını bu şekilde yürüttü. Başkanlık rejimi için oy istemesi, aslında -mezara götürmeyeceğini beyan ederek- kendisi için oy talebi idi. Başkanlık rejimini seçim beyannamesine yazan tek parti AK Parti idi. Bu nedenle, AK Parti’nin elde ettiği oy oranı, aynı zamanda Cumhurbaşkanı’na verilen oy olduğundan, Sayın Erdoğan’ın siyasal meşruluk eşiği, % 50’lerden % 40’lara inmiş bulunuyor.
Şimdi Ak Parti kurmayları, “CB’nin yıpratılmasına fırsat vermeyiz” diyor. Buna gerek yok; çünkü, makam sahibi yeterince yıprattı zaten.
MENDERES’ten MURSİ’ye…
Menderes’in idamından yaklaşık 20 yıl sonra, Evren, “asmayalım da, besleyelim mi?” dedi. Yaklaşık yirmi yıl sonra, Türkiye, “Avrupa güdümü”nde idamı kaldırdı (2001 Anayasa değ.). Bundan yaklaşık 10 yıl sonra, Bahçeli ve Erdoğan arasındaki “ip dalaşı”, idam için depreşen eğilimleri dışa vurdu…
Şimdi ise, Mısır, Mursi’nin idamına karar verdi. Ne yazık ki, Mısır’ın Avrupa’sı yok. Eğer Türkiye Avrupa Konseyi üyesi olmasaydı, idam kolay kolay yürürlükten kaldırılmazdı.
Mursi, kesinlikle idam edilmemeli. İki nedenle: İdam cezasına kesin olarak karşı olduğum için; Mursi’yi günahlarını örterek demokrasi kahramanı yapmamak için.
HUKUK ONARIMI İLE BAŞLAMALI
Hükûmet tercihi nasıl olursa olsun, hukuk onarımını “programının ekseni” haline getirmeyen ve bunu uygulamaya geçirme iradesine sahip olmayan Hükûmet, Türkiye’yi çok yönlü istikrarsızlık sarmalına düşürmekten alıkoyamaz.
Parlamenter rejimin işletilmesi ve anayasal düzene geçiş, hukuk onarımı için ilk somut adımlar olarak görülebilir.