“ Türkiye’nin öncelikli üç sorunu ”

- Devamı için tıklayınız -

Temmuz 2007 yasama seçimleri vesilesiyle gündeme getirilen “anayasayı yenileme” çalışması, ülkeyi “yeni anayasa” hedefinden hayli uzaklaştırdı. AKP’nin öncülüğünde somutlaşan “sivil anayasa” hazırlama iradesi, amacına ulaşmasa da, bir yönüyle uyarıcı oldu: bu işin nasıl ele alınmaması gerektiğini gösterdi. Yani, izlenmesi gereken yöntemin önemini ortaya koydu. O zaman AKP’yi şahlandırma gayretkeşliğini eksik etmeyen anayasacılar veya kendini anayasacı ilan eden zevat, bu Meclis’in yeni bir anayasa yapamayacağını şimdilerde anlamış görünüyor. Bu durum, belki yöntem konusunda bir ilerlemeye işaret eder.

Ne var ki, içerik tartışması da cılız kaldı, ya da hiç yapılmadı. Örneğin, yeni bir anayasa hangi yeni kuralları öngörmeli? hangi yeni kurumları, hangi yeni fren ve denge mekanizmalarını yansıtmalıdır? Bu sorular üzerine derinliğine ve bütüncü bir tartışma yapılmamış olması bir yana, bu konularda uzlaşma ortamını yaratabilmek amacıyla, ülkemize özgü daha temel ve güncel sorunlara dokunulamadı bile.

Bunlar, üç eksenli: yurttaşlık, merkez/çevre ilişkisi ve lâiklik.

Neden temel? Çünkü bu sorunlar üzerinde ortak paydalar oluşturulamaz ise, “yeniler”i tartışmak, bir anlam ifade etmez. Zira, üç boyutlu yenilik, bu üç eksenli temel sorunlar üzerinde oydaşma (concensus) ölçüsünde mümkün.

YURTTAŞLIK

Basitleştirme pahasına, üç kurucu öğeyi hatırlayalım: yeryüzü parçası, insan topluluğu ve siyasal iktidar.

Belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insan topluluğunun gerçekleştirdiği siyasal örgütlenmedir devlet.

Anadolu ve Rumeli halkları, Misak-ı Millî sınırları içerisinde kalan yeryüzü alanı üzerinde, Kurtuluşla birlikte devleti kurdu: ülkeye Türkiye, devlete de Türkiye devleti / Türkiye Cumhuriyeti adını verdiler. Kendileri için kullandıkları ada gelince; toplu kullanım oldukça açık: Türkiye halkı (1924 Any.). Milli egemenlik açısından, “Türkiye milleti” de denebilir.

Sorun, daha çok bireysel kullanımda: siyasal ve anayasal açıdan yurttaş/yurttaşlık; etnik köken, bölge, din ayrımı yapmaz.

Ama hangi yurttaşlık?

Ülke: Türkiye,

Devlet: Türkiye Cumhuriyeti,

Birey: Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı. Eğer kısaltma gerekiyorsa, Türkiyeli.

Ne var ki, yurttaşlık tanımı üzerinde mutabakat yok…

LÂİKLİK

İkinci kırılma, dünya ve din ilişkileri ekseninde ortaya çıkmakta. Dinsel kitap, inanç sistemi doğrultusunda ilke olarak öte dünyayı düzenler; Anayasa ise, bu dünyayı: siyasal örgütlenme, ülke üzerinde yaşayan insan topluluğunun özgürlüğünü güvenceleme hedefinde tasarlanır. Bu bakımdan anayasa, özü itibariyle lâik bir metindir. Hak ve özgürlükler güvencesi, çifte yönlü: dünyevî yaşam alanında gerekli özgürlükler, ama ölüm sonrası yaşama inananlar için de onun gereklerini yerine getirebilme güvencesi: inanç özgürlüğü. İşte lâiklik, bu dünya-öte dünya ayırımında vazgeçilmez anayasal araç. Farklı inançlara mensup olanların ve inanmayanların özgür birlikteliği, lâiklik ilkesiyle sağlanır; ama bu konuda anayasal düzlemde henüz oydaşma sağlanamadı…

MERKEZ/ÇEVRE

Devletin kurucu belgesi olan 1921 Anayasası, yerel özerklik ilkesini yansıtıyordu. Ne var ki, giderek merkeziyetçi eğilim baskın geldi ve bu durum, 1982 Anayasası ile en uç noktaya ulaştı. Türkiye, nüfus ve kentleşme süreci olarak büyüdü, demokratikleşti ve uluslararası alana açıldı. Bu gelişmelere karşın, sürdürülen merkeziyetçilik, ülkemizi çağdaş yönetim gereklerinin gerisine düşürmekte; kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi bakımından, etkili ve demokratik bir yönetimin kurulmasını güçleştirmekte; kültürel ve belli ölçüde inanç farklılıkları üzerinde bastırıcı bir etki yaratmakta…

Bu sorun üzerinde oydaşma bir yana, ciddi bir tartışma bile yok..

YENİ ANAYASA İÇİN

İşte anayasa için değinilen yeni kurallar, kurumlar, fren ve denge mekanizmaları, ancak bu eksenlerde tartışılabilir. Başka bir söyleyişle, yeni anayasada öngörülecek hak ve özgürlük sistemi ile siyasal örgütlenmenin temel ilkeleri, üç eksende toplanan sorunlar ışığında belirlenmeli. Anılan üç kavram üzerinde oydaşma sağlanamadığı sürece, çağdaş anlamda insan hakları ve siyasal örgütlenme düzeni üzerinde uzlaşmak çok zor. Zira, belli konu ve sorunlar üzerinde uzlaşmak, eğer ilgili alanlara ilişkin temel sorunlar üzerinde genel olarak uyuşum varsa mümkün olabilir. İlkede anlaşma yoksa, uzlaşma arayışı daha baştan sakatlanmış demektir, tıpkı şimdi olduğu gibi…

Bu nedenle, öncelikle yurttaşlık, laiklik ve merkez/çevre ilişkisi tartışmasını gündeme çıkarmak gerekiyor; kuşkusuz yeni anayasa söyleminde samimi isek. Tartışmayı, yasama dokunulmazlığı veya üniformaya sahip olmayanlar da, hukuken ve fiilen korkusuzca yapabilmeli… Çünkü, çağdaş anayasanın temellerini, ancak sivil beyinler oluşturabilir.

Yoruma kapalı.