“ 'Anayasa duvarı' yükselmesin ”

- Devamı için tıklayınız -

Haftalar süren anayasa tartışmaları ve halkoylaması ardından bir süreliğine de olsa uzaklaşma, iyi gelecekti. Gerçi, Kent Üniversitesi’ne gidiş, halkoylaması nedeniyle ertelenmişti. Ama, Orta ve Doğu Avrupa programları, halkoylaması henuz sonuçlanmadan bilinçli olarak başlatılan rejim tartışmasından uzaklaşmak için de bir vesile olarak görülebilirdi…

Tarihle yüzleşmenin yolları:

15 Eylül günü ilk durak, Nuremberg oldu. Kizim Gizem’i gezdirme bahanesi, benim için de fırsat yarattı. Nuremberg Mahkemesi Müzesi, onarım nedeniyle Kasım’a kadar kapalı. Ama bunun yerine gezdiğimiz devasa “Dokümantasyon Merkezi”, Nazi faşizminin şahlandığı mekânları keşfetme olanagini sagladi. Zengin görsel malzeme esliğinde oluşturulan ultra-modern gösteri merkezi, Almanların “tarihle yüzleşmesi”ni kalıcı kılıyordu. Bir ulusun kara sayfalarını gelecek kuşaklara aktarmanın en etkili yolu gibi göründü bana… (Biz Sivas katliamı ile bile yüzleşmekten korkmuyor muyuz?)

Anayasa Mahkemesi (AYM) denetleyebilir:

“Anayasa Hukukunun Uluslararasılaşması ve Avrupalılaşması, özellikle Lizbon Antlaşmasının Etkisi”, Regensburg Üniversitesi’nde16-17 Eylül’de yoğun bicimde tartışıldı.

Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girişi, Avrupa Birliği’ni nasıl şekillendirecek? Ulusal anayasalara ne kadar pay kalacak? “Egemen devlet”ten geriye kalan ne veya ne olacak? Bu konular hararetli bir bicimde tartışılırken, klasik anayasa kavramının geçirmekte olduğu derin donuşum (ya da metamorfoz), masaya yatırılmış oluyordu…

“Uluslararası Hukuk ve Türkiye Anayasası” baslığı, Anayasamızın Avrupa’ya uyum ve insan hakları üzerine uluslararasılaşma yolunda kat ettiği yolu aktarma vesilesi oluşturdu.

Sorular üzerine, Anayasa Mahkemesi’nin uluslararası antlaşmalar üzerinde denetim yasağını, belki de bu nedenle, Hükümet’in Akkuyu Nükleer Santrali için yapımını ihale ettiği Rusya ile uluslararası antlaşma yaptığını belirtim. (Yanımda, oturum eş başkanı olarak Moskova’dan Prof. M. Entin vardı). Söz alan Prof. Chaplinski, “AYM denetleyebilir” görüşünü öne sürdü; bunu, Polonya ve Almanya AYM kararları ile destekledi. Polonya, uluslararası antlaşma ile onay yasasını birbirinden ayırma; Almanya ise, genel ilkelerden hareketle yorum örneğini sunuyordu…

Önceden öngörülmediği için istek üzerine yaptığım “Anayasa Degisikligi Halkoylaması” konuşması, AB’nin tek yanlı tavrına değinme vesilesini de yarattı. Lizbon Antlaşması, toplantının kalbinde yer aldığına göre böyle bir vurgu farz olmuştu. Birçok meslektaş, Türkiye’deki gelişmelerden demokrasi ve hukuk devleti adına duydukları kaygıyı paylaştı…

Kuzey’den hangi dersler?:

Son oturumu kaçırma pahasına Cuma öğleden sonra Almanya’yı güneyden kuzeye kat ederek üç aktarmanın ardından trenle gece yarısına doğru Polonya’ya ulaştık. Szczecin (Stettin) Üniversitesi “Avrupa Masteri”, Cumartesi sabahından Salı akşamına kadar yoğun bir programla karşılayacaktı bizi. Avrupa’nın dört bir yanından katılan öğrencilerin ilgisi de pek yoğundu. Barcelona, Montpellier, Milano ve Szczecin Universitelerinde dönüşümlü olarak yürütülen Avrupa Masterinin buradaki sorumlusu Prof. Pascuale Policastro ise, uygulamaya koyduğu çok yönlü programla, ne öğrencilere nefes aldırıyordu ne de ders verenlere. Eğer esi Irina, bizi Baltık kıyılarına götürmeseydi, neredeyse Pazar günü de mesai yaptıracaktı…

Burası bir Alman kenti aslında. Yalta Konferansı sonucu Polonya’ya kalmış. Rejim değişikliği üzerinden gecen yirmi yıl, sosyalizmin izlerini silememiş. Gerçi, kotarilan güdümlü geçiş birçok değeri süpürmedi değil. Buna karşılık, sosyal haklar o denli kok salmis ki, bunu isteseler de yok edememişler: eğitim, çalışma ve sağlık hakkı bunların başında geliyor. Pascuale, master öğrencilerinin ayda 80 avroya yurtta kalışını sosyalizmin mirası olarak açıklıyor. Eski rejime özlem duyan kişi sayisi hiç de az değilmiş…

Polonya’da da Anayasa değişikliği gündemde, hatta yenilenmesi 1997 Anayasası’nın. Ama bu, geniş bir tartışma ve katılım çerçevesinde öngörülen bir süreç. Ya bizdeki?

Eğer buradaki programım çok yoğun olmasaydı, internet üzerinden de olsa, Türkiye’de bir haftada olup biteni izleyecektim. İyi ki yoğunluğum buna engel oldu. Gerçi, dönüşten önce Gizem’e Berlin duvarını göstereceğim. Ama zihnim, ülkemiz ve Avrupa arasında giderek yukselen “Anayasa duvarı”na takılmıyor değil…

Yoruma kapalı.