“ “DÜŞÜNCE SUÇUNA HAYIR!”, ORTAK PAYDA OLUŞTURMADIKÇA… ”

- Devamı için tıklayınız -

“DÜŞÜNCE SUÇUNA HAYIR!”, ORTAK PAYDA OLUŞTURMADIKÇA…

İbrahim Özden Kaboğlu

BDP, tek yanlı ilânlar şampiyonu: “demokratik özerklik”, “özerk Kürdistan”, “özgür Kürdistan”… AKP ise, anayasal ataklarına bir yenisini ekledi: “Anayasa Komisyonu”. Mahpus gazeteciler, “Tutuklu Gazete”yi çıkardı. “Anayasa Taslağı” yazarları, hapis cezasına çarptırıldı…

Özerklik söyleminde unutulan İnsan: BDP’lilerin günbegün yaptıkları çıkışlar, bilgi temelinde tasarlanmış açıklamalar mı, yoksa Türkiye’yi sınamak için tasarlanmış bir tırmandırma mı? Anlaşılır gibi değil…

Gerçi, BDP’lilerin öfkesi ve kızgınlığı, iki nedenle açıklanabilir: İlki, Kürt sorununu çözümyolunda iktidarın ciddi ve somut bir adım atmamış olması. İkincisi, H. Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi karşısında AKP’nin olası çözüm yollarına kapısını kapatması ve boşalan koltuğu sahiplenmiş olması…

Bu haksız uygulama karşısında izlenecek siyasal yol ve yöntemi tercih hakkı kuşkusuz BDP’nin: mücadeleyi TBMM çatısı altında verme yerine, seçim bölgelerinde kalarak verme yolunu tercih etti. Bu vesileyle, özerklik söylemini yeniden gündemin merkezine oturttu.

Fakat burada dikkat çeken “yenilik”, demokratik özerklik önerisinin, yerini giderek coğrafi ayrışmaya bırakması: demokratik özerlik, bölgeler temelinde bütün Türkiye için tasarlanan bir öneri idi; özerk ve özgür Kürdistan beyanlar ise, Kürt kökenli yurttaşların çoğunluklu olarak yaşadığı belli bir bölgede yönetsel ve siyasal farklılaşma anlamına gelmekte.

Böylece, Kürtleri temsil adına konuşan BDP’liler, bölgeleri dışında yaşayan Kürt kökenli yurttaşları şu seçenekle karşı karşıya getirmiş oluyorlar: ya “Kürdistan”a dönecekler ya da yaşadıkları kent ve yörelerde kimliklerini giderek ulusal kimlikle bütünleştirecekler… Konuya “Kürt cephesi”nden bakıldığında bu çıkmaz, kendini açıkça göstermekte…

Bu nedenle, BDP’lilerin söylemleri, çelişkili olmanın ötesinde, ifrata varmakta ve Türkiye gerçeğinden uzaklaşmakta. Gerçi, bu tür çıkışlar, Kürt hareketinin çoğulcu yönde evrimine ivme kazandırabilir; sorunun Türkiye genelinde tartışılmasına katkıda bulunabilir… Buna karşılık, sorumsuz açıklamalar, insan yaşamına kasteden eylemleri de tırmandırabilir…

AK Parti’de “anayasal terakki” mi?: AKP’ye gelince; yürütme ve yasama ayaklı kendi “Anayasa Komisyonu”nu kurdu.

Dikkat çeken ilk sorun, izlenen yöntem ve Komisyon’un oluşum tarzı. Geçiyorum.

İkincisi, AKP, 2007’de kurduğu parlamento dışı bir komisyonun hazırladığı Anayasa Önerisini ne yaptı? Onu neden sahiplenmedi? Bu sorun tartışılmalı.

Üçüncüsü ise, hazırlanacak metnin içeriğine ilişkin. AKP Komisyonu, yeni anayasa için ilkeler düzleminde de olsa, hangi yeni kural, kurum ve fren/denge mekanizmalarını önerecek? Bunlar içerisinde en önemlisi, BDP’nin özerklik tezine karşılık verecek düzenlemenin ne olacağı…Hatırlanacağı üzere, son seçim kampanyasında CHP’nin, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı sahiplenmesi, AKP’nin tepkisine neden olmuştu. Oysa adı geçen belge, BDP’nin isteklerinin çok gerisinde idi…

Özet olarak, devlet yönetiminde merkez-çevre ilişkisi üzerine konacak olan yeni kurallar, kurumlar ve fren/denge mekanizmaları konusunda, AKP ve BDP arasında ortak payda sağlamak hayli zor… Bununla birlikte, büyük anayasal kavram veya kurumlarda uzlaşmaya giden yol, temel değerlerde ortak paydadan geçer; bu da düşünce özgürlüğü.

Hapisteki gazeteciler ve anayasa…

Düşünce özgürlüğü testi için iki somut olay: anayasa taslağı hazırladıkları için hapis cezasına çarptırılanlar ve mahpus gazeteciler.

“Halk Anayasası Taslağı” hazırlayıcıları, 2 yıl 6’şar ay hapisle cezalandırıldı. Gerekçe: terör örgütü propagandası yapmak…

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın çıkardığı(24 Temmuz) ve hapisteki gazetecilere özgülenen “Tutuklu Gazete”, mahpus gazetecilerin yazılarıyla dopdolu: Bedri Adanır, Nedim Şener, Müyesser Yıldız, Vedat Kurşun, Ahmet Şık, Barış Pehlivan, Tuncay Özkan ve başka onlarca meslektaşı…

Anayasa yapımı konusunda adım atan siyasal partiler, kendi dışındakilerin, “anayasa taslağı” yazdıkları için hapse girmesine, yazıları nedeniyle gazetecilerin hapiste bulunmasına karşı ortak tavır koyabilecek mi? Kendilerini yeni anayasa için yetkili görenler, eğer “düşünce suçuna hayır” diyemiyorsa, belki kendi anayasalarını kotarabilirler, ama Türkiye Anayasasını asla yapamazlar!

*Anayasa Hukukuna insan hakları temelinde önemli katkılar sağlayan Prof. Dr. Bakır Çağlar’ı kaybettik. Üzüntümüz derin… Nur içinde yat Bakır!

Yoruma kapalı.