“ İrade özgürlüğünün toplu kullanımı ”

- Devamı için tıklayınız -

1850’erde doğan siyasal partiler (SP), 109 wdemokrasinin ayrılmaz öğesi haline gelmiş, ancak kimi zaman demokrasiyi yıkıcı eylemlere girişmiştir. XX.yyilın ikinci yarısından bu yana “anayasalarca düzenlenmesi”, iki nedenle açıklanır: SP, demokrasinin vazgeçilmez aracı olduğundan anayasal güvenceye kavuşturulmuş; buna karşılık, demokrasi için yaratabileceği tehlikeyi önlemek amacıyla kurumsal denetim sürecine tabi tutulmuştur. Bunun mekanizması olarak Anayasa Mahkemesi (AYM), bir tür “hukuk yoluyla demokrasi”(HYD) kavramının aracı oldu.

“HYD”, “uzlaşma kültürü”nün mevcut olduğu devletlerde, bir müdahaleye gerek bırakmamış; “çatışmacı” kültürün baskın olduğu toplumlarda ise, siyasal yaşam kimi zaman yargı yoluyla şekillenmiştir.

İkinci kategoride yer alan Türkiye, Avrupa ölçeğinde tekil bir konuma sahip: • AYM, Avrupa’nın en eskisi değil; ama en çok parti kapatan Mahkemesi. • İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS)’nin ıı. md.si, Avrupa Mahkemesi (İHAM) tarafından siyasal partilere ilk kez Türkiye’ye karşı açılan davada uygulandı.

İHAM’ın, AYM tarafından kapatılan partilere ilişkin kararları, ı’i (RP) dışında, hep İHAS’ın ihlâl edildiği saptamasıyla sonuçlandı.

İHAM, SP’leri örgüt olarak bir yandan İHAS md. ıı’in belirlediği hukukî statü içerisinde değerlendirirken, öte yandan md. ıo’un güvencelediği ifade özgürlüğünden yararlandıklarını saptadı. Böylece, SP’ler eylem ve faaliyetleriyle md. ıı’in, program ve tüzükleri yanı sıra yönetici ve üyelerinin beyanlarıyla md. ıo’un çerçevesini çizdiği özgürlükten yararlanacak: ifade özgürlüğünün toplu kullanımı.

Bu açıdan ayrışan yönler; • AYM, SP’leri kapatırken, daha çok İHAS’ın özgürlüklerin kötüye kullanılmasını yasaklayan md. 17’yi referans aldı. İHAM ise, bunun yerine md. ıı’i uyguladı; bununla yetinmeyerek, siyasal partileri md. ıo’daki güvence kapsamına soktu.

• AYM, tüzük, program ve beyanları esas aldığı halde; İHAM, ifade özgürlüğü sınırları içerisinde yer alan bu öğeler yerine, bunların sonuç ve etkisiyle uygulamada aldığı biçimi, yani partinin eylem ve faaliyetlerini belirleyici buldu. Bu nedenle İHAM, devletin siyasal partilere müdahalesinde toprak bütünlüğünün korunması dışında kullanılan ölçütleri sıkı bir biçimde denetledi.

AYM kararları ile İHAM kararları arasındaki ayrışmanın etkisi, iki düzlemde ortaya çıktı: • İçeride, ilgili parti yerine yenileri kuruldu. Savunduğu ilkeler, çoğu zaman, siyasal yaşamda varlığını daha güçlü bir biçimde sürdürdü. Ne var ki, siyasal akımların -ve demokrasinin- kurumsallaşması engellenmiş oldu.

• Avrupa düzleminde ise, Türkiye’nin “demokrasinin asgari standartları” dışında yer alan, sorunlarını tartışarak ve demokratik yolla çözemeyen bir devlet görüntüsü yaygınlaştı.

2001 Anayasa değişikliği, SP’lerin kapatılmasını zorlaştırırken ve aşamalı (hazine yardımını kesme ya da kapatma) bir yaptırım sistemi öngörürken, aslında “çatışmacı ve militan” demokrasi anlayışından, “uzlaşmacı ve müzakereci” demokrasi anlayışına kayışı da işaret ediyordu…Bu belli ölçüde amacına varmadı değil…

Avrupa düzleminden bakıldığında ise, SP’lerin İHAS md. 10 güvencesinden yararlanmaları, politikacılara ve örgütlerine “görev ve sorumluluk” yüklemiyor değildi. Kaldı ki, ifade özgürlüğü, belli alanları (şiddet söylemi, ırkçılık, ayrımcılık vb.) zaten korumuyordu. Hele siyasal iktidarı elde etme amacıyla örgütlenen kişi ve grupların, bu konularda daha sorumlu davranmaları gerektiği açıktı.

İşte DTP hakkında açılan kapatma davası, bu belirtilenler ışığında değerlendirilmeli. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianamede, DTP’nin “Anayasa’nın 68/4. maddesine aykırı eylemleri nedeniyle Anayasa’nın 69/6 ve Siyasal Partiler Yasa’nın 101/1-b ve 103/2. maddeleri uyarınca temelli kapatılmasını istedi (16.11.2007). Ayrıca, bütün anayasal ve yasal yaptırımların, hatta öngörülmeyen faaliyetten alıkoyma işleminin uygulanmasını talep etti.

DTP’nin terör örgütü tarafından kurulduğu ve yönetildiği, eylemleri ve kesinleşmiş mahkeme kararları ve devam eden davalarla hazırlık soruşturması süren dosyalar, parti tüzüğü ve “söylenmeyen sözler”(terörü kınamama gibi) kanıt olarak gösterildi.

İddianame, anayasal ve siyasal açıdan incelenirken, şu ölçüt eksen alınmalı: kapatma, demokratik toplum bakımından zorunlu mu? İlgili SP’nin söylem ve eylemleri, devletin müdahalesini haklı kılsa da, acaba(bütün yaptırımlar zinciri dahil) kapatma gibi örgütü hedef alan bir yaptırımı haklı kılabilir mi?

Yoruma kapalı.