“ MALTEPE: BÜYÜK DURAK... ”

- Devamı için tıklayınız -

Maltepe’de dünkü buluşma, üç sözcükle özetlenebilir: çok büyük kalabalık; düzen ve umut; kucaklayıcı konuşma.
-İnsan seli diyebiliriz, Bostancı’dan, Kartal’dan ve Maltepe’den, kısacası farklı kollardan meydana yürüyen onbinler için… İlk kez bu denli kalabalık bir toplantıya katıldım; ama her halde türünde Türkiye de böyle bir toplantıya ilk kez tanık oldu. Sayının yüzbinleri aşıp, milyonla(rla) ifade edilmesi, abartı değil…
-Düzen ve umut, -buna heyecan da eklenebilir-, toplantıya damgasını vuran ikinci özellik. Bu denli büyük organizasyonun profesyonelce gerçekleştirildiği, her açıdan kendini göstermekte idi. Umut ve heyecan, düzen ortamını canlandıran başlıca dalgalar. Bireysel güven ve toplu sahiplenme iradesi, insanların yüzüne yansıyordu.
-Betimleyici, uyarıcı ve çağırıcı dil ve söylem, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının çerçevesini çiziyordu. Başka bir söyleyişle, konuşma, “hak-hukuk-adalet” sloganı ile örtüşmekte idi.
Bu üçlü eksende yapılan konuşma, başka türlü de olamazdı. Çünkü, evrensel nitelik taşıyan bu kavramlar, birey-toplum yaşamı ve bir siyasal örgüt olarak devletin sürekliliği için ayrılmaz üçlü.
Hak-hukuk ve adalet, ülke için de gerekli; tarihsel, kültürel ve doğal mirasın korunması ve bunun gelecek kuşaklara aktarılabilmesi, çevresel adalet ölçüsünde mümkün olabilir. Çevre adaleti ise, bir yandan çevre hakkı ve hukukunun etkili kılınması, öte yandan, etkili başvuru yolları ve adil yargılanma hakkının tanınması ile sağlanabilir ancak.
Denebilir ki, çevresel ve sosyal adaletin sağlanması ölçüsünde, hukuk önünde eşitlik veya adil yargının gerçekleşme olasılığı yükselir. Bunda, kuşkusuz yargı bağımsızlığı belirleyici.
Ne var ki Türkiye, farklı adalet alanları arasında ortaya çıkan “adaletsizlikler zinciri” ni de zorlayan bir zemine kaydırılmış bulunuyor. Temel kazanımların gerisine veya adalet için asgari gerekliliklerin altına düşülmesinde, daha fazla iktidar yolunda “tek kişi yürüyüşü”! belirleyici. Böyle bir yürüyüşe, kimse, fikriyle de olsa gölge düşürmemeli. Mesela, onbinlerce kişi arasında kaçının adı, OHAL KHK ek listelerinde eylemi nedeniyle yer alıyor?
Listede adı yer alan kişi, yoksun kılındığı hak ve özgürlükler listesinin ötesinde, çok daha ağır yaptırım ve tehlikeler ile karşı karşıya bırakılıyor: itibarsızlaştırılıyor, rencide ediliyor ve hedef gösterilerek yaşamı tehlikeye atılıyor; ama bunun nedeni açıklanmıyor bile. Üstelik, başvuru yolları kapatılıyor…
Kendisine söylenen şu sadece: “ben bir komisyon kuracağım ve oraya başvur, suçsuz olduğunu kanıtla!”.
Böyle bir muamele, değil “hak-hukuk-adalet” üçlüsü ile, asgari ahlakilik eşiği ile bile açıklanamaz.
Bu nedenle, Ankara-İstanbul yürüyüşü, özünde bir haysiyet (onur) yürüyüşü. Maltepe meydanındaki devasa buluşma ve Kılıçdaroğlu’nun sıraladığı 10 madde, bundan böyle yürütülecek ve “hak-hukuk-adalet” üçlüsü ile dillendirilen haysiyet mücadelesinin asgari eşiği. Böyle bir mücadele, fikrî, hukukî ve fiilî düzlemde yürütülmeli:
-Fikrî (düşünsel) mücadele; hak-hukuk-adalet ve bunların 10 maddelik açılımı, klasik ve koşulların gerekli kıldığı kavramlarla, fikren örülmeli.
-Hukuki mücadele, sadece başvuru yollarının zorlanması ile değil, hukuki düşüncenin “hak-hukuk-adalet” örgüsünde işlenmesi ve ulusal hukuk-uluslararası hukuk birlikte ele alınmalı.
-Fiilî (eylemsel) mücadele, yürüyüş, toplantı, sivil itaatsizlik ve direnme, ancak fikrî ve hukukî mücadelenin bir uzantısı olarak tasarlanırsa anlamlı ve etkili olabilir.
Unutulmamalı; eşit yurttaşlık ve insan haysiyeti, toplumsal barışın ön koşullarıdır.

(OrtakSöz, 10 Temmuz 2017)

Yoruma kapalı.