“ "Yeni Şafak" örtüsü ”

- Devamı için tıklayınız -

-Üniversitedeki başörtüsü sorunu… “Özgürlükler bakımından başörtüsü üniversitelerde serbest olmalıdır. Bazı öğrenciler kapıda başörtülerini çıkarıyor, giderken takıyor. Bu da bir uzlaşma çözümüdür.”

-Nedir kafa karışıklığı?

“Siz bunu bir özgürlük sorunu olarak mı, dini bir emir olarak mı algılıyorsunuz? Bu oldukça önemli bir nokta. Üniversitelerde başörtüyü serbest bırakmak istiyorum ama devlet dairelerinde kurallara uyulacak demeli AKP. Yani geleceğe yönelik tavrını belirlemeli…” (“Yeni Anayasa Fırsatı Kaçırılmasın” başlıklı M.Gündem ile yapılan söyleşi sırasında kayda geçen ve yazının bütünlüğü açısından önem taşıyan bu kısım, -belki de sehven- yayımlanmamış. Yeni Şafak, 22.10.07).

• • •

“Nasıl bir anayasa?”sorusu, “nerede, ne zaman ve hangi toplumda?” sorularına verilecek yanıtlarla anlaşılabilir ancak. Örneğin “Finlandiya veya İsviçre”de değil, Türkiye”de” demek yetmez. Hangi dönemde olduğu da açıklığa kavuşturulmalı. Gerçekten, toplumumuzda 1961 ve 1982″de geçerli olan anayasal beklenti ile 2007″deki talepler hayli farklı. Bu değişim zinciri ışığında anayasal düzenlemelerin gelecek kuşakların iradesini de bağladığı düşünülerek, güncel sorunları anayasaya yansıtma eğilimi, elden geldiğince soğukkanlı bir bakışla değerlendirilmeli…

Mesela, “sivil anayasa” söylemiyle gündeme gelen tartışmalarda, iki kırılma noktası öne çıktı: yurttaşlık (siyasal kimlik) ve başörtüsü(din-sel kimlik). İslami başörtü zaman zaman o denli hararetli tartışmalara yol açtı ki, yurttaşlık tanımına ilişkin sorunlar neredeyse gölgede kaldı.

İşin belki en garip tarafı, bu sorunun kendi hak öznelerince değil, daha çok karşı cins tarafından tartışılması; daha doğrusu, kadınlar üzerinden erkeklerin savaşı. Şöyle bir varsayım bile, konuyu ele alış tarzındaki tuhaflığı sergiler: erkeklerin göğüs düğmelerini açıp açmamaları konusunu kadınların tartışıyor olması.

Burada sorunumuz konuya hukuki açıdan bakmak: din özgürlüğü de diğer hak ve özgürlükler gibi kayıtlanabilir, özüne dokunmamak koşuluyla. Kayıtlama ilkesi reddedilirse, özgürlük alanından uzaklaşma tehlikesi bir yana, giderilmesi güç sınırlayıcı uygulamalar belirebilir. Örneğin, eğer başörtüsü ile ilgili düzenlemede dinsel inanç kalkış noktası yapılırsa, o durumda, eşitlik ilkesi gereğince inanca dayalı herhangi bir sınırlama yapmak zorlaşır.. Kuşkusuz konu, ayrıca genel olarak ka-dın-erkek eşitliği boyutuyla da ele alınabilir.

Üniversitede başörtüsü serbestliği sorunu ile sınırlı kalacak olursak; özgürlük tekniği açısından konunun tartışılmasını zorlaştıran husus, ileri derecede politize edilmiş olmasıdır. Kamu hizmeti veren- kamu hizmeti alan ayrımı, üniversite öğrencilerinin kılık ve kıyafet serbestliği yönünde en sık kullanılan ölçüt. Bunun anlamı, kamu hizmeti verenlere ilişkin kayıtlamaların meşru kabul edilmesi. Sorunun anayasal açıdan anlamı şu: eğer üniversitelerde başörtüsü anayasada düzenlenecekse, o zaman kamu görevlileri açısından bir kayıt düşülmeli.

Bu nedenle Prof .Özbudun taslağında, “Kılık ve kıyafetinden dolayı hiç kimse yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz.” Veya “Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir.”(m.45) şeklinde yapılan öneriler, “ancak bu serbestlik, kamu görevlilerine yönelik kayıtlamalar konmasına engel oluşturmaz” biçiminde veya benzeri bir düzenleme ile anlam kazanabilirdi.

Neden? Çünkü, Anayasa ile kendisine kılık ve kıyafet serbestliği tanınan bir öğrencide, -belirtilen kayda yer verilmemesi durumunda-, “islami başörtü” ile kamu görevini de icra edebileceği yönünde bir beklenti yaratılmış olur. Hukuki güvenlik ilkesi, böyle bir beklentiyi haklı kılabilir. Örneğin üniversiteyi bitiren, ayrıca yüksek lisans ve doktora yapan bir öğrenciye, o takdirde asistanlık için,” şimdi kaldır örtünü” demek mümkün olabilir mi?

Kuşkusuz burada sorun, örtünün, bir bireysel tercih mi yani bir özgürlük sorunu mu, yoksa bir emir ve mecburiyet olarak mı algılandığı ikileminde düğümleniyor. Çünkü algılama tarzı, tartışma eksenini de değiştiriyor.

• • •

Samimi ve saydam olabildiğimiz ölçüde, farklı düşünsek de, güven yaratabiliriz birbirimize karşı. Önyargılardan arınmış bir yaklaşım, kutuplaşmaları aşmanın ve toplumsal sorunları tartışarak çözüme kavuşturmanın önkoşulu değil mi?

Soru: Bu yazıyı yayımlamayan Yeni Şafak, söyleşiyi sehven mi, yoksa kasten mi makasladı?

Yoruma kapalı.