Sayın meslektaşım; Tam 6 yıl oldu. Açıklanmak üzere olan Fazilet Partisi’ne ilişkin kararın yorumu için CNN Türk alelacele Ankara stüdyosuna davet etti. M. Ali Birand’ın sunduğu öğle haberinde, stüdyoda A. Gül sağımda oturuyordu. Anayasa Mahkemesi’nce kapatma şeklinde duyurulan kararı, “sürpriz oldu” sözüyle, yadırgadığımı belirttim.
AKP’ye intisap ettiğinizi öğrenince, benzer duyguya kapıldım. Zira, AKP’nin milletvekili adaylığı teklifini, “demokratik açılım” ve “anayasa yapımına katkı” gerekçeleriyle kabul ettiğinizi açıkladınız.
AKP’nin sizden yararlanması, önümüzdeki yasama dönemine yönelik olduğuna göre, bu açıdan geçen dönemde yapılanları ve yapılmayanları, söz konusu iki kavram açısından hatırlamakta yarar var. Hatta kendi açımdan, bu bir görev de. Çünkü sizinle birçok demokrasi platformunda birlikteliğimiz yanında, ortak bir anayasa çalışmamız da var. (TBB nezdinde uzmanlarca hazırlanan T.C. Anayasa Önerisi-2001. Sonraki yıllarda yaptığımız güncelleştirmeler de duruyor…).
Öte yandan, bildiğiniz üzere, AKP ile bir insan hakları deneyimim var. Demokrasinin toplumsal alt yapısını oluşturan insan hakları(İH), anayasanın da üzerinde oturduğu değerler sistemini yansıtması bakımından önemli. Bu nedenle, sizin AKP’de gerçekleştirecekleriniz ile benim yapamadıklarım arasında konu örtüşmesi de var.
Sizi şimdi AKP çağırdı; 4 yıl önce ise bizi hazır bulmuştu. Yaptığı ilk iş, insan hakları savunucularına kucak açan kendi adamı E. Yalçınbayır’ı harcamak oldu. Diğerlerini de adım adım tasfiye ederek sanık sandalyesine kadar taşıdı; İnsan Hakları Danışma Kurulu’nu ise askıya aldı. Böylece “ne Yasa, ne de İH” dedi. Türkiye’nin insan hakları manzarası ortada…
“Anayasa hazırlamaya katkı” amacıyla yola çıktığınıza göre, bununla devam edelim. Yapılanlara ilişkin bir hatırlatma: Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa sahip AKP, Anayasa’yı 5 kez değiştirdi. Fakat 6. ve 7.sinde hem içerik, hem usûl bakımından süreci o kadar zorladı ki, 1982 Anayasası’na en karşı olanlara bile neredeyse “ne olur dokunma, olduğu gibi kalsın” dedirtti.
Anayasacı arkadaşım;
Acaba bu 7 değişikliğin katkılarını sıralamanız istense, 7 satırı geçer mi?
Bundan sonrasına gelince; Anayasa bir toplumsal uzlaşma belgesi olduğuna göre, tarafınızca hazırlanarak AKP’ce kotarılacakolan bir metin, bu özelliği ne ölçüde yansıtabilir? Anayasa uzmanı olarak, parlamento dışından katkı vermeniz, “uzlaşma belgesi” olma özelliğini daha pekiştirici olmaz mıydı? Bu denli statükocu bir ülkede, içten reform girişimine kaç uzman mesafeli durur? AKP, eğer “yeni’ bir Anayasa” için kararlıysa, neden seçim kampanyasında, yenilenecekTBMM’yi bir kurucu meclis olarak öngörmemekte? Bu yönde uzlaşma temasını işleyecek yerde, tam tersine, “CB’yi seçmem için 367’ye ihtiyacım var” diyor. (Gerçi AKP, TCK için 3 Ceza Hukuku doçentinin uzmanlığından yararlanmıştı; buna karşılık gönüllü katkı sunmaya çalışan İH uzmanlarının başına gelenler malum…).
“Sosyal demokrat” kimliğinizin ağırlık yapan (!) ilk sözcüğünü AKP’nin kapısında bırakarak, “demokratik açılım” hedefiyle siyasete girdiniz. “Ortak akıl” parolasıyla yola çıkan AKP’nin “parti içi demokrasi” karnesi üzerine görüş yürütmek bana düşmez. “Ülkenin demokratikleştirilmesi” ereğinde geçen 5 yılda yaptıkları üzerine bellek yormaya gerek var mı? Ama belki daha önemlisi, şu andaki çelişki: yeni anayasa vaadi ile seçime giden çoğunluk partisi, % ıo’luk barajı telaffuz bile etmediğine göre, 22 Temmuz seçimlerinde çöpe giden oylar sayesinde çoğunluğu kazanacak parti mi sağlayacak uzlaşmayı? Sizin bu konudaki birikiminizden kuşkum yok; hazırlayacağınız Anayasa önerinizin kabulü varsayımında bile, toplumsal uzlaşmayı kiminle yapacaksınız? TBMM’de 5 yıl boyunca temsil edilemeyeceğini bilen kitlelerle mi olacak demokratik açılım?
Sevgili meslektaşım;
Sizi, gerçekten zor bir görev bekliyor. Çünkü, Anayasa yapımına soyunmak, erkler ayrılığını İH temeli üzerine yeniden inşa etmek demek. Bu konuda uluslararası gelişmeleri metne aktarmak, mutfakta kırılıp dökülenleri onarmaktan daha kolay. Yeniden inşa ise, aslında bir zihniyet sorunu. Bu da, “iktidar mı, yoksa yurttaş hakları mı?” sorunsalında düğümleniyor. “Yaptıkları, yapacaklarının teminatı” olan AKP’nin bu konudaki tercihi üzerinde durmaya, bilmiyorum gerek var mı?
Neye hizmet edeceksiniz? “birikiminizle ülkeye mi, yoksa varlığınızla AKP’ye mi?” Örneğin, T.C. Anayasa Önerisi’ndeki -yurttaşlık ve kültürel kimlik vb- asgari kazanımları, “muhafazakâr demokratlar”^ kabul ettirebilecek misiniz? Dilerim zaman, bu soruya olumlu yanıt verir.