Yapılanma ve aralarındaki ilişkileri düzenleme tarzı nasıl olursa olsun, erkler ayrılığına göre yasama kural koyar, yürütme, bu kuralları uygular. Kural koyma, Anayasa değişikliğini de kapsamına alır;
2017 Anayasa değişikliği, -OHAL ortam ve koşulları baskısı ve dayatması altında da olsa- TBMM tarafından yapıldı. Cumhurbaşkanı’na tanınan kararname yetkisi, açık bir biçimde çerçevelendi: Anayasa, münhasır kanun, kanunla açıkça düzenlenmiş konu ve yasa çıkarma yetkisi. TBMM’nin yasa yapım tekelinde tek sınır, “Anayasa’ya saygı”. Bunu ise AYM denetler.
Özetle, asli ve genel nitelikte kural koyma yetkisi, TBMM’nin. Yürütme ise, bu kuralları uygulamakla, daha doğrusu yürütmekle görevli ve sorumlu bir organ.
Yargı alanı da özerk: Anayasa değişikliği ile özellikle Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yapılanması bakımından, gerileme olmuş olsa da, yargısal nitelikteki kararları, mahkemeler verir (md.138).
ERKLER FİİLEN BİRLEŞTİ Mİ?
Ne var ki, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi (CBHS) adı altında bir yıllık uygulama ile başlayan tartışma ve çözüm arayışları, kuralı uygulamakla yükümlü organın kural koyma yetkisini fiilen üstlenme girişimi ile örtüşmekte. Yetki gaspı teşebbüsü, yasa ile sınırlı kalmamakta, Anayasa düzeyine çıkmakta:
–CBHS onarımı veya rehabilitasyonu: Saray’da CB yardımcısı başkanlığında yapılan çalışmaya göre, Anayasa değişikliğine gerek yokmuş; ancak, TBMM’nin etkili kılınmasına yönelik ve Yürütme-Yasama ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi konusunda önlem ve çözümler öne çıkmış. Tamamen Anayasa dışı bir girişim.
-Yargı reformu strateji belgesi (YRSB): Adalet Bakanlığınca hazırlanan YRSB, yargıya ilişkin ihtiyaçları saptayan belge. Yasa yapma, bütün aşamaları ile TBMM yetkisi. Ne var ki, yasa ile yapılacak düzenleme alanlarını, Adalet Bakanı belirliyor. Oysa böyle bir yetkisi yok.
-Kayyum: Diyarbakır, Mardin ve Van BB Başkanlarına uygulanan “geçici görevden uzaklaştırma” yaptırımı, kamuoyuna kalıcı bir karar gibi yansıtılıyor. Belediye başkanları hakkında herhangi bir yargı kararı olmadığı halde, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” kuralı (Any., md.37) sürekli çiğneniyor. Öyle ki, görevleri hukuken devam eden ve maaşlarını almakta olan Başkanları ile İst. BBB E. İmamoğlu’nun görüşmesi bile, CB ve İçişleri Bakanı tarafından tehdit konusu olabiliyor. Dahası, İstanbul ve Ankara BBB’ye de kayyum atama tehdidi dillendirilebiliyor.
ANAYASA DIŞI İŞLEMLER…
-Toplantı ve gösterilerde “saray, kayyum” vb. sözcüklerin kullanılmasına valiler izin vermiyor; eğer kullanılırsa, toplantı ve gösteriyi yasaklıyor. Güvenlik sorununun en yoğun şekilde yaşandığı söylenen üç il valisi de, kayyum olarak görevlendiriliyor.
-Emniyet müdürlüğü sağlık müdürlüğünden kürtaj yaptıran kadınlar listesi isteme cüretini gösterebiliyor…
-MEB, veliyi çocuğunu imam-hatibe kayıt için zorlayabiliyor.
MESELE VATAN MI, CBHS Mİ?
Savunma hakkının temsilcisi TBB Başkanı, Saray’daki adli yıl açılış törenine katılımını “mesele vatan ise gerisi teferruattır” sözleri ile gerekçelendiriyor. Buna karşılık, en makul öneri olarak dillendirdiği HSK’ye ilişkin Anayasa değişikliğine Adalet Bakanı, CBHS adına karşı çıkabiliyor.
“DEVLET SENSİN”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Erdoğan düşerse Devlet düşer” sözleri (S. Özışık, Türkiye gzt., 11.9.19), Erdoğan-Devlet özdeşliği kuruyor.
Hatırlayalım:
-Ekim 2016: Aynı kişi, “Cumhurbaşkanı Anayasa suçu işliyor” sözleri ile Anayasa değişikliğinin itici gücü oldu.
-Emim 2018: “Yeni anayasal düzen” de CB, “yürütme benim” dedi.
-Eylül 2019: Bu kez aynı kişi, üç yıl önce suçlandırdığı kişiye, “Devlet sensin” diyebiliyor.
Özetle, anayasa suçunun bireyselden kolektif hale gelmesinin itici gücü CBHS değil mi?
Bu nedenle, CBHS ayracını kapatmak, “kişi devleti” yerine “Hukuk Devleti” inşası için yaşamsal.
İbrahim Ö. Kaboğlu (BirGün, 12 Eylül 2019)