Baskıcı yönetimler ve dirençli yargıçlar

Baskıcı yönetimler ve dirençli yargıçlar

Demokratik olmayan siyasal iktidarların, kararları nedeniyle yüksek mahkeme ve özellikle AYM yargıçlarına yönelik ölümle sonuçlanan tehdit ve baskıları yeni değil. Türkiye, bunların neresinde?

Önce, son 50 yılda  Afrika-Asya ve Güney Amerika uygulamalarından bazı kesitler:

Uganda Devlet Başkanı İdi Amin, insan haklarını korumda biraz ileri gidince  Yüksek Mahkeme Başkanı B. K.’yi 1972’de öldürttü.

Pakistan’da Yüksek Mahkeme yargıcı N.K. J,  karmaşık siyasal sorunları gündeme getiren kararları nedeniyle  1992’de öldürüldü

1992 seçimleri sonrası, Senegal Anayasa Konseyi Başkan yardımcısı katledildi.

Guatemala’da 1994’te Başkan Serrano darbesinin Anayasa’ya aykırılığını teyit eden AYM’nin yeni başkanı öldürüldü.

Burundi 2005 Anayasası, 2 kez adaylık olanağı tanıdığı halde CB’nin 3. kez adaylığının Anayasa’ya aykırılığı konusunda çoğunluk görüşünden ayrışan yargıç N.,  tehditler sonucu ülkeyi terketmek zorunda kaldı.

Benin AYM üyeleri, 1996 seçimleri sonrası ölümle tehdit edildi; bazılarının konutları kurşunlandı.

Bolivya’da 2005’te başkan seçilen Morales, 2009’a kadar AYM ve üyelerini soruşturmalar, istifalar, maaşlarını azaltma, sağlık gerekçeleriyle çekilmeler, siyasal tacizler, fiziki tehditler yoluyla tasfiye etti.

Peru Yüksek Mahkemesi, 1968’de askeri yönetimce dağıtıldı.

Venezuela’da 1999’da Kurucu Meclis, Yüksek Mahkeme yargıçları dahil, çok sayıda kamu görevlisinin görevlerine  son verdi.

Brezilya’da 2020’de J. Bolsonaro, Federal Yüksek Mahkeme’yi silahlı kuvvet   göndermekle tehdit etti.

Pakistan’da 1977’de, sıkıyönetim kanununa karşı ve siyasal tutukluları serbest bırakmaya yönelik başvuruyu kabul edince General Ziya, kararname ile  Yüksek Mahkeme Başkan M. Y.A’yı görevden alarak yerine kendisine sadık birini atadı.  2007’de Hükümet,  İH korumasını yoğunlaştırması ve özelleştirme projelerine sınırlamalar getirmesi üzerine Mahkeme Başkanı M. Ş.’ye görevini terk etme talimatı verdi.

1 Mayıs 2021’de Başkan N. Bukele yandaşlarının baskın olduğu Salvador Meclisi, Yüksek Mahkeme Anayasa Dairesi’nin bütün yargıçlarını görevden aldı; nedeni, 2020’de Devlet başkanının organize suçlara ve pandemiye karşı mücadeleye ilişkin kararlarının anayasaya aykırılığını saptaması.

Tayvan’da Parlamento, 2005’te AYM’nin yorumundan hoşnutsuzluk nedeniyle Anayasa yargıçlarının ödentilerini sınırlamadı.

Rusya’da  Yeltsin, 1992’de Komünist Parti  kararı ardından AYM’nin makam aracını kaldırdı ve güvenlik hizmetine son verdi.

Ya ‘yeni’! Türkiye?

Avusturya (1945), İtalya (1948) ve Almanya(1949) ardından Avrupa modeli üzerinde 1961 Anayasası ile kurulan  AYM’ye yönelik çok yönlü, çapraz ve paralel  güncel baskılar, Türkiye’de ve  Dünya’da ilk.

Şöyle ki;   Türkiye, Afrika-Asya ve Güney Amerika hattında yer alan değinilen ülkelerden iki yönden ayrılıyor:

–  İkiyüz yıllık çağdaşlaşma ve yüzyılı aşkın demokrasi deneyimi,

– Altmış yılı aşkın AYM deneyimi.

Ne var ki,  son on yıldır ve özellikle 2017 kurgusu uygulamasında AYM’ye yönelik   baskılar emsalsiz. Neden ve nasıl?

Devlet başkanlığı/yürütme ve idare: ‘AYM kararlarına saygı duymuyorum’ ve  ‘AYM kapatılsın’ hattında yürütülen kolektif kampanyada bilinçli, kararlı ve sürekli tehdit ve hedef göstermelerin çoğu, TCK’de öngörülen suçlar arasında.

Yasama: Yürütme güdümündeki yasama çoğunluğu, Anayasa’ya aykırı yasaları oylamakta duraksamadığı gibi AYM kararlarına aykırı uygulamaların aracı oldu.

– Yargıtay 3. Ceza Dairesi odaklı yargı direnmesi,  ‘yasama-yürütme-idare himayesi’ altında. Dinin politikaya alet edilmesi gibi yargı da siyasal emellerin aracı haline getirildi.

Anayasal ve siyasal birikimi Afrika-Asya ve Amerika Devletleri ile karşılaştırılamayacak derecede ileride olan Türkiye’de –oralardaki çoğu geçici kalan baskı uygulamalarının çok ötesine geçilerek-, ‘Cumhuriyetin Temel Organları’, AYM üzerinden “anayasal düzeni ortadan kaldırmak” için seferber edildi.

Amaç ne?

-İstanbul başta yerel yönetimlere çökmek,

-İktidarı asla bırakmamak,

-“Eşitlik, özgürlük ve yurttaşlık” eksenine dayanan dünyevi hukuku ve toplumsal yapıyı tasfiye ederek, “şoven- mürit” ittifakı temelinde cemaatçi totalitarizmi inşa etmek.

Üç aşamalı yıkım hedefi karşısında,  demokratik Cumhuriyet ereğinde toplumsal ve siyasal dayanışma  ve  –direnme hakkı dahil- eylem halkalarını örmek, her zamankinden daha yaşamsaldır.

 

İbrahim Ö. Kaboğlu (BirGün, 08.01.2024)

Yoruma kapalı.