2017 Anayasa değişikliği, demokrasinin olmazsa olmazlarını kaldırmakla yetinmedi:
-Devlet ve Hükümet,
-Siyaset ve İdare,
-Devlet yönetimi ve siyasal partiler arasındaki ayrım çizgilerini de sildi.
Kişi+parti+Devlet birleşmesi, Devlet kurumlarının işleyiş ve ilişkilerinde asgari dayanışma ve eşgüdümü yok etti.
2022 Bütçe görüşmeleri, bu acı gerçeği sergilemiş olmanın ötesinde, Bakanlıkların, tekil devletin idari birimleri mi, yoksa ‘paralel devlet adacıkları’ mı olduğu sorusunu meşru kılacak bir görünüm sundu.
Aslında, , 1 Şubat 2021’de yapılan “sivil anayasa” çağrısı ve hazırlığı yönünde Cumhur İttifakı girişimleri, hukuk devletine yabancı 2017 Anayasa kurgusunun sürdürülemezlik itirafı idi
Ne var ki, Saray güdümündeki 27. Dönem Yasama Meclisi, demokratik hukuk devletinin asgari gereklerini yansıtan Anayasa değişikliği bir yana, bunu tartışma zemininden bile uzak.
Bu nedenle anayasa gündemi, 2022 Bütçe görüşmelerinin bir kez daha gözler önüne serdiği, kamu yönetimindeki büyük kırılma ve dağınıklıkları örtme çıkışı olarak da görülebilir.
Derebeylik ve dükalık
Bakanların bütçe sunuşları, yapılan eleştiriler ve yanıtsız kalan sorular, şu gerçeği bir kez daha sergiledi: bir yandan, -derebeylik görüntüsü veren- bakanlıklar arasında dayanışma ve eşgüdüm yokluğu; öte yandan, bakanlıklar ve Saray arasındaki kopukluk.
Başka bir deyişle, bütün siyasal, idari, akçasal ve çevresel- ülkesel yetkiler bir kişide toplanırken, o kişinin en yakınındaki birimler darmadağınık.
Bakanlar ve bakanlıkların birbirinden kopuk olması, kuşkusuz hükümet yokluğundan. Gerçekte, ne bakanlar kurulu ve kabine, ne de siyasal karar düzeneği var.
Bakanların söylem ortaklığı, konuşmalarında Anayasa ve hukuku değil, referans olarak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanını almaları.
CB Yardımcısının temsil ettiği Saray ise, bakanlıkların üstünde ayrı bir birim ve adeta bir dükalık görüntüsü vermekte.
Saraylılar ve Bakanlar arasındaki söylem ve tutum ortaklığı ise, şefe referans ve itaat.
İdare değil, siyaset
“Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına ait” hükmü gereği Anayasa, siyaset yapma yetkisini CB’ye özgüleyerek bakanlıkları idari birimlere dönüştürdü.
Ne var ki uygulama, tam tersi yönde: CB, Yürütme ile yetinmeksizin, kamu yönetimi bütününün sicil amirliğini de üstlendi; dahası, hiyerarşik bakımdan en alt kademedeki bakanlık yöneticileri bile bizzat atamakta.
Buna karşılık, kendi birim yöneticilerini bile atayamayan bakanlar, Anayasa md.104 açık hükmü ve CBK-1 ile siyasetin, CB başkanlığındaki politika kurulları yoluyla “Saray’a hapsedilmiş” olduğu gerçeğinden kopuk. Bu nedenle, özellikle muhalefete karşı birer siyasal aktör olarak yarışıyorlar. Bu konuda öncülüğü İçişleri Bakanı S. Soylu yapmaya çalışsa da; örneğin, görev süresi 19 haftayı bile bulmayan MEB, konuşmalarını, “19 yıllık AKP iktidarı” bütününü kucaklayacak biçimde yapmakta sakınca görmüyor.
Sadakat ve dalkavukluk
Bakanlar ve Saray temsilcileri için ortak söylem, lidere sadakat ile sınırlı değil; muhalefet partilerine saldırıda cephe genişlemesi var. Şöyle ki; CHP-HDP-İYİ Parti bütçe eleştirilerine, Bakanlardan önce, AKP-MHP vekilleri, 19 yıllık “altın çağ”! övgüsü ve “vatan-millet bekası”! adına yanıt yarışına giriyorlar.
Böylece, Cumhur İttifakı vekilleri, kendilerinden hesap soramadıkları bakanlar üzerinden, muhalefete –eleştirileri nedeniyle- saldırıya geçiyorlar.
Özetle; derebeylikler ve dükalık, kendilerine hesap vermedikleri vekillerle krala sadakat ve dalkavuklukta yarışabiliyorlar.
Sadakat görüntüsü altında dalkavukluk, demokratik siyaset alanını daraltmak ve demokratik toplumu bastırmak için MGK sopasını OHAL sonrası dönemde bile kullanmaya kalkışan çok unvanlı kişiyi kurtaramaz; ama ülkenin geleceğini karartır. Bu nedenle, 6 Aralıkta Genel Kurul’da devam edilecek olan bütçe görüşmeleri, demokratik muhalefet için de bir sınav niteliği taşımakta.
İbrahim Ö. Kaboğlu (BirGün, 02.12.2021)