“KANUNSUZ EMİR” KISKACINDAKİ ANAYASA VE TOPLUM

“KANUNSUZ EMİR” KISKACINDAKİ ANAYASA VE TOPLUM

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz” (md.137/2).

Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” (md.34/1).

Gözaltı ve yakalama ve tutuklama koşulları da Anayasa’da sayılmakta (md.19).

Boğaziçi Üniversitesi (BOÜN) rektör atamasını protesto eden öğrencilerin ne kadarı, md.34’ü ihlal etti?

Buna karşılık, kolluk güçlerinin kullanılmasında,  “konusu suç teşkil eden emir” sayısı ve bunu yerine getirme oranı nedir?

Anayasal hakkı kullanan kaç öğrenci, md. 19 koşullarına uyularak gözaltına alındı ve tutuklandı?

Bu sorular, kamusal yetkilerin makamlar ve normlar hiyerarşisi içerisinde kullanıldığı varsayımı ile soruldu. Ne var ki olaylar, daha çok Ankara’nın yönlendirmesi ile tırmandı: görev+yetki+sorumluluk zinciri bakımından İst. Emniyet Müdürlüğü ve Valiliği yerine İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı ortağı öne çıktı.

Kısacası, kamusal gücü kullananlar, Anayasa ve yasa ihlallerini alışkanlık haline getirdi.

 

NASIL BİR TOPLUM TASARIMI?

Böyle bir ortamda, “şimdi yeni anayasa vakti” sözü, “yürürlükteki Anayasayı askıya alma” eyleminin itirafı gibi.

Anayasa suçu”, 2017 Anayasa değişikliği gerekçesi idi. Şimdi ise,  aynı eylemde birlikte davrananlar, bir adım daha atarak Anayasa yapımını öneriyor.

Boğaziçi Üniversitesi vak’ası, Anayasa ötesine geçerek toplumsal yapı tasarımı üzerine de somut ipuçları veriyor.

O. Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra’yı hedef alarak, “Bu ülkede Soros’un adeta temsilcisi olan kişinin karısı da aynı şekilde Boğaziçi’nde provokatörlerin içerisinde yer alan bir kadındır” sözleri ile Cumhurbaşkanı, itiraf ve tasarımı dışa vurdu: mahpusun siyasal niteliği ve kadın-erkek ilişkisine bakış tarzı.  Herhangi bir söylem veya  eylemi nedeniyle değil; sırf BOÜN’de öğretim üyeliği ve O. Kavala’nın eşi olması üzerinden Prof. Buğra’nın hedef gösterilmesi, TCK ihlalinden ayrı olarak, “tek kişi” ile  inşa edilmekte olan yönetim tarzını niteleme üzerine çalışma gereğini gösteriyor.

Müttefiki Bahçeli de, anayasal haklarını kullanan öğrencileri değil sadece, onları sahiplenenlere hakaretamiz sözleri ile  yoldaşlığı pekiştirme  yarışında. CHP Genel Başkanı’na yönelik  sözleri, ibret verici: “Kılıçdaroğlu ya aklını peynir ekmekle yemiştir ya da siyasetini terör örgütlerine rehin vermiştir”.

Trakya İlahiyat’ın başındaki zatın, “Biz işi bitirir ertesi gün işe gideriz” diyebilecek kadar kendini ihbar etmesi, suç işleme iradesinde kararlılık yanısıra suçunun yaptırımsız kalacağı inancını da dışa vurmakta. Dahası, gençlerimizi kimlere emanet ediyor olduğumuzun  açık bir teşhiri.

 

DERİNLEŞTİRME/MEŞRULAŞTIRMA/PERDELEME

Hukuku,  iktidarlarını süreklilik aracı olarak kullananlar, Anayasa yapımı için kolları sıvayarak, demokratik anayasa isteyen kesimlerle alay ediyor adeta: “yeni bir anayasa yapacağız; ama bizim 2017’de OHAL ortam ve koşullarında kurduğumuz ‘parti başkanlığı yoluyla tek kişili devlet yönetimi’ni pekiştirmek amacıyla…; gelin birlikte yapalım”.

Böylece, demokratik hukuk devletini yansıtan Anayasa’nın değiştirilmez maddelerine aykırılık bloku pekiştirilecek. Gerçi, değişmez hükümleri büyük ölçüde askıda olduğu için, belki yürürlükteki metin bakımından değişen bir şey olmasa da, bu kez muhaliflerin de desteği ile gerçekleştirilecek kısmi bir değişiklik bile,  tek kişi yönetimini meşrulaştırıcı öğe olarak kullanılacak.

Bunun ötesinde asıl hedef, perdelemek ve çelmelemek. Neyi?  Cumhur İttifakı dışındaki partilerin anayasa girişimlerini…

Mahpus  üzerinden kadın söylemi BOÜN vak’asına damgasını vurmuşken, “işi bitirme…” kalkışması ile,  kafatasçı milliyetçi kanada ümmetçi kaba güç eklenmiş oldu.

Bu bodoslama gidiş karşısında, Anayasa’dan önce, tasarımı yapılan toplumsal ve siyasal yapının tanısı üzerine kafa yormalıyız; bu iş öyle, diktatörlük ve faşizm vb klasik kavramlarla geçiştirilecek gibi değil.

İbrahim Ö. Kaboğlu

Yoruma kapalı.