“Yurtta sulh, cihanda sulh”

“Yurtta sulh, cihanda sulh”

Topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, ….”Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları” vardır. (Anayasa Başlangıç),

Bu kolektif hak, Türkiye Cumhuriyeti tarihini yapan ve yazanların geleceğe dönük iradelerinin özgün coğrafya bağlamında hukuka yansımasının tipik bir öreneğidir.

Türkiye Cumhuriyeti, yurttaşlarının “Yurtta barış, dünyada barış” toplu hakkına dayanır:  “Türkiye Cumhuriyeti, …başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” (md.2). Cumhuriyetin nitelikleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez (md.4).

Anayasal kurumlar, normlar ve ilkeler, kolektif barış hakkını sağlamaya yönelik:

Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” hükmü, her iki alana ilişkin düzenlemeler için çerçeve niteliğinde.

Yurtta; hak ve özgürlüklerin güvencesi olarak Yasama-Yürütme ve Yargının birbirinden ayrılması ve yargı bağımsızlığı.

Dışa yönelik olarak; “Savaş hali ilanı ve silahlı kuvvet kullanılmasına izin verme” yetkisinin belli kayıt ve koşullar altında TBMM’ye verilmiş olması.

 

Demokrasi örneği

Nüfusunun çoğunluğu müslüman olan Türkiye, laiklik sayesinde demokratik yönetimi başaran tek ülke olarak örnek gösterilirdi 21. yüzyıl başına dek.

Son yirmi yılda sandık sıklaştıkça demokrasi zayıfladı. Çünkü AKP, sandığı şu üç amaçla kullandı:  iktidarı bırakmamak (1 Kasım 2015), gelecek kuşakların iradesine ipotek koymak (16 Nisan 2017) ve kişisel iktidarı pekiştirmek (genellikle).

Seçim tarihlerine odaklanan demokratik cumhuriyetçiler, seçimlere ve halk oylamasına giden yolda ‘siyasal İslam’ inşası hedefinde döşenen engeller üzerinde yeterince durmadı. 1 Kasım, 16 Nisan, 14 Mayıs tipik örneklerinin gösterdiği gibi toplumda gözyaşı, kan, yoksulluk, yaşam belirleyici değil; önemli olan iktidar.

 

Ya tarafsızlık?

Komşu devletlere karşı ve uluslararası toplum önünde tarafsız diplomasi ve politka, “Yurtta sulh, cihanda sulh” hakkının yöneticilere yükümlülük olarak yansıması sonucu Cumhuriyet’in son çeyrek yüzyılına dek sürdü ve bundan Türkiye, yurttaşları ve Cumhuriyeti hep kazançlı çıktı.

Ne var ki, Anayasa güvencesi altındaki çifte toplu barış hakkı, son yıllarda giderek zedelendi; ülke, içeride ve bölgede barıştan çok savaş ortamına sürüklendi.

 

Siyasal islam

Son on beş yılda, “siyasal islam” adımları hem sıklaştı hem de sistematik hale geldi. Eğitimde 4+4+4 düzenlemesinden Maarif Müfredatı’na giden yolda yapılan düzenleme  ve uygulamalar, adı konmamış bir laik ve demokratik Cumhuriyeti yıkım sürecidir.  İslami Finans Kurululşları Muhasebe ve Denetim Kuruluşu kararı (RG:14.12.19)  ve  kur korumalı mevduat hattında, Ayasoya Müzesinin kapatılmasından İstanbul Sözleşmesinden çıkışa, evrim kuramının ders programından çıkarılmasından ÇEDES’e dek Anayasa dışı girişimler, bilimsel eğitim ve  dünyevi hukuku sonlandırmanın kilometre taşları.

 

Saldırgan söylem

Anayasa  ve Devlet tüzelkişiliği yokmuş gibi uluslararası topluma yönelik açıklamalar, yüzyıllık barış mirasını yüzyıllık savaş tehlikesine dönüştürecek gibi. İşte yalnızca birkaç başlık ve görüntüsü:

-Emevi camiinde namaz kılmak; din ve toprak yayılmacılığı.

-Mısır’ın içişlerine karışmak; Müslüman Kardeşleri sahiplenmenin ağır bedeli.

-Lozan’ı tartışmaya açmak; Kuruluş belgesini Türkiye hasımlarına  sorgulatmak.

-Bir gece ansızın Yunanistan’a gitmek;  18 ada hukukunu dillendiremez iken, yayılmacı ve saldırgan bir görüntü vermek.

-Ya gerçek dışı, “Karabağ’a nasıl girdiysek, Libya’ya gittiysek, İsrail’e de öyle gireriz” sözlerinin maliyeti?

Özetle, çifte barış hakkına yönelik sistemli ve sürekli girişimler, ciddiye alınmalı ve bir bütün olarak okunmalı; zira, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) olarak 2017 kurgusunu  sonlandırma mücadelesi, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için aynı zamanda “Yurtta  sulh, dünyada sulh” toplu barış hakkının kullanılmasıdır.

Yoruma kapalı.