Serbest seçimler sonucu çoğunluğun değişmesi ve iktidarın el değiştirmesi olarak ‘siyasal münavebe’, sandık günü veya güvenliği sorununa indirgenemez. Sandığa giden yolun da sürekli açık ve güvenli tutularak sandık sonucuna da saygıyı gerekli kılar.
Bu anlamda demokrasi, siyasal iktidarın elde edilmesi, kullanılması ve devrinin meşru ve özgür biçimde gerçekleştiği yönetim tarzı olarak da tanımlanır.
TBMM’nin 104. ve 1924 Anayasası’nın 100. Yılı olması, Nisan 2024’ü, öncekilere göre çok daha anlamlı ve önemli kılıyor.
Siyasal münavebe ilk kez, 1924 Anayasası’nın 26. yılında gerçekleşti. Buna karşılık Cumhuriyet’in son çeyreğinde siyasal münavebe yolu tıkandı. Oysa 1961 Anayasası ile hukuk devleti ile tanışan Türkiye, 1940’lı ve 50’li yıllarla karşılaştırılamayacak kadar siyasal birikim ve deneyim elde etti.
Ne var ki, AKP ve koalisyon ortakları, Anayasal kurum ve kuralları, çoğunluğu elde tutmalarını sağlayacak yönde sürekli biçimlendirdi. Müzakereler öncesinde AB’li muhataplarına verilen “demokrat görüntü”, Avrupalıların da işine geldi.
Otoriterleşme yönündeki adımlar, 2007’de belirginleşti; 2011 sonrası yetki yoğunlaşması ile sürdürüldü. 2014’te Başbakan, doğrudan CB koltuğuna oturdu.
2015’te AKP azınlığa düşünce Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın açık hükmüne karşın seçimleri yineledi. 2017’de ise, hiçbir haklı neden yokken, bu kez yeni ortağı ile AKP, OHAL ortamında Anayasa’yı siyasal münavebe yolunu göstermelik kılacak biçimde değiştirdi.
2023 seçim sonuçlarında 6’lı Masa’nın ‘hata-hançer ve harakiri’ zinciri etkili olmuş olsa da asıl belirleyici, 2017 kurgusu tek kişi yönetimi oldu: Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY).
31 Mart seçimleri öncesi PBDBY’nin, Ankara’dan Anadolu’ya başlattığı ‘Devlet seferberliği’, bu kez seçmenlerce püskürtüldü. Demos (halk), gücünü göstererek PBDBY’nin sonunu başlattı.
Sandıktan çıkan iradeye saygılı açıklamalar yapan ortaklar, ilerleyen haftalarda, “Bu Devlet sandıkla kurulmadı; Biz bitti demeden bitmez” vb., geçmişe ve geleceğe yönelik bilgi kirliliği yaratıcı ve demokrasi karşıtı söylemlere yöneldi.
Osmanlı-Cumhuriyet Anayasal ve siyasal mirasını reddeden AKP-MHP koalisyonu, sandık ve Anayasa yoluyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımları karşısında gücünün sınırlarını fark etmek zorunda.
2028 yolunda baş aktör CHP’nin yerel yönetimlere ilişkin çalışmaları kayda değer; bunları örgütsel yeniden yapılanma izleyecek. Ulusal düzeyde ise, nitelikli yasama çalışması ve Anayasa’nın etkili kılınması hedefi çok önemli.
“Ancak”, AKP-MHP’nin yarattığı ve yaratacağı hasarın ağırlığı, hiç göz ardı edilmemeli. Belediyelerin borç yükü ve yavru saraylar şatafatı, Nisan 2024 günceli. Bir de, Nisan 2028’i tasavvur edelim, seçimlerin zamanında yapılacağı varsayımı ile. En başta gelenler:
– Gelecek kuşakları da yoksullaştıran borç batağı ve denk olmayan bütçe sorunu.
– Ekosistemi bozulmuş; kültürel, tarihsel ve doğal varlıkları üzerinde yabancı egemenlik alanları kurulmuş bir ülke, Akkuyu’dan sözleşmeleri ihalesiz uzatılan liman işletmelerine kadar.
– Mezhep-tarikat-cemaat kıskacında ‘paralel programlar’ yoluyla ‘kindar kuşaklar hedefi: Kur’an Eğitimi Merkezleri (KEM), lise öğrencileri için Diyanet’çe kuruluyor (RG: 20.4.24); tam da 1924 Anayasası’nın 100. Yılında. Ne rastlantı! Böylece, ilk ve ortaöğretimdeki ÇEDES’in lise kanadı ortaya çıktı: KEM.
Ülke, depremlerden İliç cinayetine, ne denli büyük yıkımlarla sarsılırsa sarsılsın, AKP-MHP ikilisi, bu üç koldan Türkiye’nin geleceğini karartma kararlılığını sürdürüyor.
Karartmalara karşı uyanıklık, bütün yurttaşların görevi.
CHP, 31 Mart öncesine göre, TBMM’de sayı bakımından olmasa da, siyasal güç bakımından çok daha önde. Çok yönlü yıkımın Türkiye’yi yönetilemez bir ülke eşiğine sürüklememesi, “Anayasa yoluyla siyaset” ve “hukuk yoluyla demokrasi” gerekleri yönünde ön alıcı ve ön açıcı politikalara CHP’nin öncülük etmesine bağlı.